OSMANLI
TUĞRALARININ ANLAMI
Oğuzca Tuğrağ olup, Anadolu lehçesinde (ğ)
söylenişinde zorluk olduğu için direk “Tuğra” olarak söylenerek yaygın hale
gelmiştir. Padişahın basılmış şeklinde olan imzasına denilmektedir. Farsça
olarak nişan “işaret” anlamına, Arapçası tevki yani “iz bırakma” anlamına
gelmektedir. Büyük Selçuklular da ve Anadolu Selçukluları’nda tuğraların
varlığına rastlanmaktadır. Şekil şeklinde olanları Osmanlı Devleti’nde ve
Anadolu beyliklerinde görülmektedir.
Büyük Selçuklular’dan Eyyubilere ve oradan da
Memlüklüler’e geçen tuğrada hükümdara ve babasına ait isim aşırı derecede harf
uzantısı ile yer almaktadır. Anadolu beyliklerinde en eski tuğra Saruhan oğlu
İshak bey’e ait 1374 tarihli gümüş paralarında yer almaktadır.
Osmanlı tuğrası padişahın isminin ve lakabının
bulunduğu, yer aldığı imzaya denilmektedir. Aynı zamanda padişahın ve babasının
ismi yer almaktadır. İlk olarak Orhan Gazi tarafından kullanılmaya
başlanmıştır. Tuğrada sadece Orhan Bin Osman şeklinde ifade yer almaktadır. Bu
tuğra ilk olarak 1324 ve 1348 tarihinde kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nin
kurucusu olan Osman Bey’e ait tuğra olmadığından 36 padişah arasından
sadece 35 padişaha ait tuğra bulunmaktadır. Tuğralar arasında en iyi
şekilde tasarlanmış olanı II.Abdülhamid’e ait tuğra kabul edilmektedir. Burada
sizlere osmanlı tuğrasının özellikleri, manası, resmi, içinde ne
yazıyor, çizimi, resmi, sırrı, türkçe anlamı anlatılmıştır.
Osmanlı
tuğrasındaki sembollerin anlamları;
Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunur, asıl
anlamın bulunduğu bölüme verilen isimdir. Burada padişahın ismi, babasının
ismi, sahip oldukları ünvanlar, el-muzaffer daima duası bulunur.
Beyzeler: Tuğranın sol tarafında yer alan ve iç
içe iki kavisli bölüm kısımından oluşan yerdir.
Tuğ’lar: Tuğranın üstünde yer alan “elif” harfi
şeklindeki yukarı doğru uzanan uzantılara denilmektedir.
Zülfe: Tuğların yanında yer alan flama şeklinde
kavislere denilmektedir.
Kollar(Hançere): Beyzeleri takip eden şeklinde
paralel uzantılara denilir. Padişahların sağ üst köşelerinde “mahlas” şeklinde
sıfatı da yer almaktadır.
Osmanlı
Tuğrası’nın Kullanıldığı Yerler;
Tuğranın büyüklüğü yazılan yazının ve belgenin
içeriğine göre değişkenlik göstermektedir. Büyüklüğe bağlı bir uyum içerisinde
yer alırdı. Tuğralar her zaman belge ve evrakların başında yer almaktadır.
Hiçbir tuğra sonda yer almaz. Tuğraların sağ taraflarına çiçek deseni ve mahlas
yazma sonraları ortaya çıkan bir durumdur.
Hiçbir Osmanlı tuğrası birbirine benzemez. İlk tuğra
olan Orhan Gazi’ye ait olan olan tuğra diğer tüm tuğralara örnek
olarak esinlenilmiştir. Zamanla arma şeklini alan tuğralar artık para, pul,
evrak, senet, çeşme, cami, resmi daire, donanma, saray gibi birçok yerde yerini
alarak kullanılmaya başlanarak devam etmiştir.
Tuğralar beylikler aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne
geçmesinden yıkılmasına kadar çeşitli yerlerde kullanılarak hat sanatında
sanatsal bir kol haline gelerek, bugün birçok sanatsal faaliyetlerde yer alarak
devam etmektedir. Hattatlar en güzel Osmanlı tuğrasını çıkarmak için kıyasıya
uğraşmışlar ve içinde Kuran’ı Kerim’den ayetler, dualar, hadisler geçen
tuğralar ortaya çıkmıştır.
Hat sanatının bir parçası olarak yıllardır bu sanatla
birlikte günümüze kadar çizilerek gelmiştir. Osmanlı Hükümdar’ının yanı sıra
şehzade, vezir-i azam, vezir, beylerbeyi, sancakbeylerinin devlet işlerinde
kullanması için tuğra yerinde geçen pençe diye adlandırılan imza yerine geçen
alametler kullandıkları görülmektedir. Pençe dediğimiz imzalar ile tuğra
arasında ki en büyük fark tek ve çift kavisdir. Pençlerde tek, tuğralarda ise
çift kavis yer almaktadır. Bugün birçok sanatsal tablo
çalışmalarında yerini almış olan tuğralar, en güzel şekli ile göz zevkine hitap
edecek şeklinde çizilmektedir.
Osmanlı
tuğralarının diğer isimleri şu şekildedir;
“alamet-i şerife”, “misal-i hümayun”, “tuğray-ı
meymun”, “mekan-ı hakani”, “tuğray-ı garra”, “tevk-i ref-i hümayun”, “tevk-i
hümayun”, “tevki-i refi”, “nişan-ı şerif-i alişan-ı sultan-i”, “tuğray-ı
garray-ı sami”, “nişan-ı hümayun”, “misal-i meymun”, “nişan-ı şerif-i alişan-ı.”
AKİK
TAŞI
Vücuda temas etmesi ile birçok hastalığın
ve ağrıların dinmesinde etkili olduğu bilinen akik taşı yeryüzündeki
en doğal ve faydalı taşlardan biridir. En çok da psikolojik rahatsızlıklar
üzerindeki olumlu etkisi nedeniyle pek çok ülkede alternatif tıp alanında akik
taşından da faydalanılmaktadır. Olumlu enerjisi yüksek bir taş olarak vücut
sağlığına olan etkileri kadar stresi ve heyecanı azaltması gibi
etkileri de her yönden bu taşın faydasını öne çıkarmaktadır.
Dünya’da ve ülkemizde doğal olarak çıkarılması ve
kullanım alanı oldukça yaygın olan akik taşı dünya ülkeleri
arasında Hindistan, Çin, Brezilya ve İtalya gibi ülkelerde
çıkarılmaktadır. Ülkemizde ise Karadeniz sıradağlarını meydana getiren volkanik
taşların içerisinden çıkarılmaktadır. Ayrıca Ankara da akik taşına ev sahipliği
yapan diğer önemli illerimiz arasındadır.
Her bölgede farklı bir isimle anılan Akik taşı hem
estetik güzelliği hem de yaydığı enerji nedeniyle pek çok insan tarafından
sevilmiştir. Akik isminin kökeni incelendiğinde ismini Sicilya’da bulunan
Achates Nehri’nden aldığına inanılır. Günümüzde doğal taş aksesuarlarda sıkça
rastladığımız bu özel taş eski çağlardan beri süs eşyası ve mücevher olarak
kullanılmış oldukça değerli bir özelliktedir.
Faydaları saymakla bitmeyen akik taşının kullanımı
özellikle İslam ülkelerinde yaygındır. Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed
(s.a.v)’in de hatem yani mühür anlamında bir akik yüzük taşıdığı rivayet olunmaktadır.
Akik taşının en bilinen faydası kişiyi ruhsal açıdan korumasıdır. Güçlü
bir enerjisi olan bu taş gerginliği ve stresi azaltarak kişinin
uyumsuzluklarını en aza indirir.
Kişiyi sosyalleştirerek çevre ve insanlarla uyum
sağlamasına yardımcı olur. Aynı zamanda dünyevi başarıya yardımcı olarak kişiyi
yorgunluktan ve tükenmiş hissetme duygusundan uzaklaştırır. Bunun yanı
sıra ağrıları azalttığı, cilde ve kemiklere iyi geldiğine inanılmaktadır.
Akik
Taşının Ruhsal Faydaları
Ruhsal anlamda insan üzerindeki stresi ve
gerginliği azaltırken etrafa karşı daha anlayışlı ve hoşgörülü olabilmeyi
sağlamaktadır. Pozitif enerjisi yüksek bir taş olarak üzerinde akik taşı
bulunduran ve enerjisi negatif yönde olan kişilerin enerjilerinin yükseldiğine
şahit olmaları söz konusudur. İnsanın kendisini daha iyi ifade etmesine ve
çekingen karakterde olan insanların daha dışa dönük birer insan olmalarını
destekleyici ruhsal etkileri de bulunmaktadır.
Akik
Taşının Fiziksel Faydaları
Fiziksel anlamda ise akik taşının temas ettiği
bölgelerdeki ağrıların azalması ve ısınması bu taşın en çok
yararlanılan özelliklerindendir. Cilt hastalıklarını iyileştiricietkisinin
yanı sıra diş ve kemiklerin güçlenmesinde ve korunmasında da ciddi faydaları
vardır. Hamile kadınların bu süreçte akik taşı kullanmaları başta kendi
sağlıkları olmak üzere bebeğin gelişimini de olumlu yönde etkileyecektir. Damar
rahatsızlıklarının giderilmesi ve vücuttaki gazın azalmasında yine akik
taşından fayda sağlanması söz konusudur.