KAYI BOYU HAKKINDA BİLGİLER
Üç
Kıt’a 27 Milyon kilometre kareye hükmetmiş bir İmparatorluğun kurucusu olan
Osmanlıların munsub oldukları Oğuzların Kayı boyunun simgesi olan yüzük.
Kâşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati’t-Türk eserinde bu
boya Selçukluların mensup bulunduğu Kınık boyundan sonra ikinci sırada yer
verdi ve onu “Kayıg” şeklinde zikretmiş,
damgasını da gösterdi. Eserini 1206 yılında tamamlamış olan Fahreddin Mübârek
Şah’ın Türk kavimleri listesindeki “kayık” ismi de
bu boyu ifade edildi. Eski Türkçe’de hece sonundaki “g”ler Batı Türkçesi’nde düştüğü için bu ad da “kayı” şeklini aldı.
İranlı Tarihçi Reşîdüddin Fazlullah bu boyu kayı
şeklinde yazmakta, bunun “sağlam” mânasına
geldiğini, ülüşünün “sağ karı yağrın”,
onkununun “şahin” olduğunu bildirmekte ve damgasını da
vermektedir. Reşîdüddin ayrıca eserinin Türklerin tarihi kısmında Oğuz
hükümdarları olan Yavkuyları (< Yabgular) Kayı boyuna bağladı. Bundan dolayı
Oğuz boyları listesinde Kayılara en şerefli boy olarak birinci sırada yer
verildi. Fakat Kayılar sadece Yabgular çıkarmakla kalmadı, Oğuzların
İslâmiyet’ten sonraki tarihlerinde de önemli rol oynadılar ve Osmanlı
İmparatorluğunu Kurdular.
SELÇUKLU ARMASININ ANLAMI
Çift başlı
kartal Doğu’yu ve Batı’yı temsil ederek, Selçuklunun hükmettiği alanları
simgelemektedir. Çift başlı kartal Selçuklulardan önce ve sonra da birçok
devlet tarafından kullanılmıştır.
Çift başlı
kartal armasının kullanımı Roma İmparatorluğuna kadar götürülebilir.
Öncelikle kent devleti olarak kurulan Roma, zamanla bilinen dünyanın büyük bir
kısmına hakim oldu. Roma imparatorluğu bayrağında kartal sembolü
bulunduruyordu. İmparatorluğun Doğu ve Batı olarak ikiye bölünmesinden sonra
kartal sembolünü batı kısmı kullanmaya devam etti. Doğu Roma’da ise çift
başlı kartal sembolükullanılmaya başlandı. Doğu Roma’nın yani Bizans’ın
çift başlı kartalı kullanmasındaki amaç da kendini doğunun ve batının hakimi
olarak görmesidir.
MİNE NEDİR VE MİNE SANATI
Mine çok
zarif bir bezeme biçimidir. Mine bezeme ve mine minyatür sanatı yüzyıllardır
bilinen ve yapılan bir el sanatı dalıdır. Yüzeyleri mineyle bezeme sanatı olan
"mine işi" büyük bir ustalık ve özen gerektirir; çünkü mine
genellikle çok kolay kırılır. En eski minelerin çoğu kırılıp kaybolmuş olduğu
için eski, ünlü sanatçıların yapmış olduğu mineler günümüzde çok ender ve
değerlidir.
Günümüzde bu
tür mine işi ender yapılmakta, kulüp ve okul rozetlerinde, nişanlarda, saç
fırçası ve el aynalarının arka yüzlerinde kullanılmaktadır. Kuyumcu mineleri,
levha ve rozetlerde sanayide ve kuyumculukta kullanılır. Metal üzerine
figüratif resim ve manzara kompozisyonları yapımında beğenilen bir yöntemdir.
Mine, metal
bir yüzeyin sert ve parlak bir cam katmanla kaplanmasıyla elde edilen bir
bezeme biçimidir. Mine yapmak için çok sıcak bir fırında özel bir ısıtma işlemi
uygulanarak metal ile cam kaynaştırılır. Dişlerin dış yüzeylerini kaplayan sert
ve parlak dokuya da diş minesi adı verilir. Mine sanatı altın, gümüş ve bakır
gibi değerli metallerin mine boyalarıyla süslenmesi temeline dayanmaktadır.
Mine, metal
nesnelerin parlak kırmızı hale gelen yüksek sıcaklıkta çeşitli maddelerin
eritilerek birleştirilmesiyle camsı bir yüzey olacak şekilde kaplanmasıdır.
Mine, Soda, Boraks, Silisyum, Kurşun Oksit karışımından oluşur. Mine
renksiz ve saydam bir camdır. Mineye rengi veren metal oksitlerdir. Mine,
temel olarak renksiz cam ile metal oksitlerin bileşiminden oluşur. Renk
veren oksitler tek başlarına veya değişik oranlarda kullanılarak çeşitli
renkler meydana getirir. Frit ya da Flux olarak isimlendirilen temel cam
maddelerinin oranı ile metal oksitlerin oranı minenin ısı altındaki sertlik ve
Parlaklık durumlarını belirler. Kurşun, potasyum ve soda minenin sertliğini,
parlaklığını veya yumuşaklığını belirler. Borax cam ile metal oksitleri
birbirine karıştırıp parçaların oluşumunu sağlar. Borax, potasyum ve soda,
minenin esnekliğini kontrol eder. Fazla Borax esnekliği azaltır, daha fazla
soda ya da potasyum ise esnekliği arttırır.[2] Bu denge kurulamazsa mine
metal ile kontak kuramayacak ve çatlayacak ya da atacaktır.
MİNE SANATI KISA TARİHÇESİ
Mısırlılar,
önce toprak kaplar üzerinde bir çeşit mine yaptıkları daha sonraları da firuze,
lacivert, mor ve zümrüt yeşili minelerle bezeli altın takılar ve mücevherler
imal ettikleri bilinmektedir. Eski Yunanlılar da mine işini öğrenmiş ve bazı
heykelleri mineyle süslemişlerdi.
Bizans sanatında
(İncil Kapakları, kutular, haçlar, ikonalar ve ikona çevreleri) İslam sanatında
El-Biruni'nin yapıtlarında mine tekniğine ilişkin bilgilere rastlanmaktadır.
Mine sanatındaki en erken İslam Eserleri Fustat'ta bulunmuş olan
Fatimiler döneminden kalma, altından yapılmış mücevherlerdir. İspanya'da
Kurtuba'da (Cordoba), Medinet üz-Zehra'da da Fustat'dakilere benzer mineli
mücevher ele geçmiştir. (11.-12.yy'lar). Artuklu Emiri Rüknettin Davut için
12.yy'da hazırlanan bir bakır tas mine sanatının güzel örneklerindendir.
Osmanlı döneminde mine tekniği özellikle 17.yy'ın ikinci yarısında
yaygınlaşmıştır.
Rönesans
döneminde Avrupa'da yapılan mine minyatürler yapılmış, bu dönem
sanatçıları beyaz mine zemin üzerine metal oksitleriyle boyanmış ve üzeri saydam
bir mineyle kaplanmış portreler yapmışlardır. Londra'daki Victoria ve Albert
Müzesi'nde çok güzel bir mine koleksiyonu vardır.