KEHRİBAR
NEDİR?
Çağlar
öncesinde çam ağaçlarından sızmış reçinelerin taşıllaşmasıyla oluşmuş, süs
eşyası yapımında kullanılan, açık sarıdan kızıla değin türlü renklerde
olabilen, kolay kırılabilen, bir yere hızlıca sürtülüp hafif cisimlere
yaklaştırıldığında onları kendine çeken, yarı saydam bir maddedir.
Kehribar taşı, etkileri nedeniyle
şifalı taş sayılmaktadır. Bu taş, takı aksesuarı olarak çok sık bir şekilde
kullanılmaktadır. Bunu örneklendirecek olursak, kehribar taşından yapılmış olan
gerdanlık takısı, troid bezi ve de boğaz enfeksiyonlarının oluşumunu engeller.
Astım ve bronşit gibi solunumla ilgili hastalıkların oluşmaması ve iyileşmesi,
kehribar taşının insan sağlığına olan etkileri arasında yer almaktadır.
Çoğu insan
alerji sıkıntısı yaşamaktadır. Bu olumsuz etkiler doğurabilen alerji sorunu,
kehribarın iyileştirici gücü sayesinde önlenmektedir. Ağrılar için de, kehribar
taşı büyük bir önem taşımaktadır. Yapılan gözlemler sonucunda özellikle de
romatizmal ağrıları olan kişiler için kehribar taşı oldukça önemlidir. Bu taşın
ağrıları giderme gücünden faydalanmak için, taşı ağrı bulunan yere sürmek
yeterlidir. Böylece taşın sürüldüğü bölgedeki ağrıda azalma meydana gelir.
Kehribar taşının sindirim sistemine de oldukça fazla olumlu katkıları bulunmaktadır.
Kehribarın, bağırsakların düzenli ve sağlıklı çalışmasını sağlaması da en büyük
özelliklerinden biridir.
OSMANLI
TUĞRALARININ ANLAMI
Oğuzca Tuğrağ olup, Anadolu lehçesinde (ğ)
söylenişinde zorluk olduğu için direk “Tuğra” olarak söylenerek yaygın hale
gelmiştir. Padişahın basılmış şeklinde olan imzasına denilmektedir. Farsça
olarak nişan “işaret” anlamına, Arapçası tevki yani “iz bırakma” anlamına gelmektedir.
Büyük Selçuklular da ve Anadolu Selçukluları’nda tuğraların varlığına
rastlanmaktadır. Şekil şeklinde olanları Osmanlı Devleti’nde ve Anadolu
beyliklerinde görülmektedir.
Büyük Selçuklular’dan Eyyubilere ve oradan da Memlüklüler’e geçen
tuğrada hükümdara ve babasına ait isim aşırı derecede harf uzantısı ile yer
almaktadır. Anadolu beyliklerinde en eski tuğra Saruhan oğlu İshak bey’e ait
1374 tarihli gümüş paralarında yer almaktadır.
Osmanlı tuğrası padişahın isminin ve lakabının bulunduğu, yer aldığı
imzaya denilmektedir. Aynı zamanda padişahın ve babasının ismi yer almaktadır.
İlk olarak Orhan Gazi tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Tuğrada sadece
Orhan Bin Osman şeklinde ifade yer almaktadır. Bu tuğra ilk olarak 1324 ve 1348
tarihinde kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’e
ait tuğra olmadığından 36 padişah arasından sadece 35 padişaha ait
tuğra bulunmaktadır. Tuğralar arasında en iyi şekilde tasarlanmış olanı
II.Abdülhamid’e ait tuğra kabul edilmektedir. Burada sizlere osmanlı tuğrasının
özellikleri, manası, resmi, içinde ne yazıyor, çizimi, resmi,
sırrı, türkçe anlamı anlatılmıştır.
Osmanlı
tuğrasındaki sembollerin anlamları;
Sere
(Kürsü): Tuğranın
en altında bulunur, asıl anlamın bulunduğu bölüme verilen isimdir. Burada
padişahın ismi, babasının ismi, sahip oldukları ünvanlar, el-muzaffer daima
duası bulunur.
Beyzeler: Tuğranın sol tarafında yer alan ve
iç içe iki kavisli bölüm kısımından oluşan yerdir.
Tuğ’lar: Tuğranın üstünde yer alan “elif”
harfi şeklindeki yukarı doğru uzanan uzantılara denilmektedir.
Zülfe: Tuğların yanında yer alan flama
şeklinde kavislere denilmektedir.
Kollar(Hançere): Beyzeleri takip eden şeklinde
paralel uzantılara denilir. Padişahların sağ üst köşelerinde “mahlas” şeklinde
sıfatı da yer almaktadır.
Osmanlı Tuğrası’nın Kullanıldığı
Yerler
Tuğranın büyüklüğü yazılan yazının ve belgenin içeriğine göre
değişkenlik göstermektedir. Büyüklüğe bağlı bir uyum içerisinde yer alırdı.
Tuğralar her zaman belge ve evrakların başında yer almaktadır. Hiçbir tuğra
sonda yer almaz. Tuğraların sağ taraflarına çiçek deseni ve mahlas yazma
sonraları ortaya çıkan bir durumdur.
Hiçbir Osmanlı tuğrası birbirine benzemez. İlk tuğra olan Orhan
Gazi’ye ait olan olan tuğra diğer tüm tuğralara örnek olarak
esinlenilmiştir. Zamanla arma şeklini alan tuğralar artık para, pul, evrak,
senet, çeşme, cami, resmi daire, donanma, saray gibi birçok yerde yerini alarak
kullanılmaya başlanarak devam etmiştir.
Tuğralar beylikler aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne geçmesinden
yıkılmasına kadar çeşitli yerlerde kullanılarak hat sanatında sanatsal bir kol
haline gelerek, bugün birçok sanatsal faaliyetlerde yer alarak devam
etmektedir. Hattatlar en güzel Osmanlı tuğrasını çıkarmak için kıyasıya
uğraşmışlar ve içinde Kuran’ı Kerim’den ayetler, dualar, hadisler geçen
tuğralar ortaya çıkmıştır.
Hat
sanatının bir parçası olarak yıllardır bu sanatla birlikte günümüze kadar
çizilerek gelmiştir. Osmanlı Hükümdar’ının yanı sıra şehzade, vezir-i azam,
vezir, beylerbeyi, sancakbeylerinin devlet işlerinde kullanması için tuğra
yerinde geçen pençe diye adlandırılan imza yerine geçen alametler kullandıkları
görülmektedir. Pençe dediğimiz imzalar ile tuğra arasında ki en büyük fark tek
ve çift kavisdir. Pençlerde tek, tuğralarda ise çift kavis yer almaktadır. Bugün birçok sanatsal
tablo çalışmalarında yerini almış olan tuğralar, en güzel şekli ile göz zevkine
hitap edecek şeklinde çizilmektedir.
Osmanlı
tuğralarının diğer isimleri şu şekildedir;
“alamet-i şerife”, “misal-i hümayun”, “tuğray-ı meymun”, “mekan-ı hakani”,
“tuğray-ı garra”, “tevk-i ref-i hümayun”, “tevk-i hümayun”, “tevki-i refi”,
“nişan-ı şerif-i alişan-ı sultan-i”, “tuğray-ı garray-ı sami”, “nişan-ı
hümayun”, “misal-i meymun”, “nişan-ı şerif-i alişan-ı”