Yüzüğün üstüne Mülk Sûresi, 1. Âyeti kerimesi olan وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ "ve huve ‘alâ kulli şey-in kadîr(un) " O herşeye Kadir’dir. İşlenmiş. Yüzüğün iki yanına Osmanlı Tuğrası kazınmış.
MÜLK SURESİ VE BU ÂYET HAKKINDA BİLGİ
Sûrenin özeti mahiyetinde olan bu âyetlerin ilkinde
Allah’ın yüceliği, kudreti, evrendeki hükümranlığı ve her şeyin kendisinin
kudret elinde olduğu, evrende istediği gibi tasarrufta bulunabileceği ifade
edilmiş, sonraki âyetlerde ise O’nun kudretinin eserlerinden örnekler
verilmiştir (1. âyette “aşkındır, cömerttir” diye
çevirdiğimiz tebâreke fiilinin diğer anlamları hakkında bilgi için
bk. Furkån 25/1). 2. âyet yüce Allah’ın kudret ve tasarrufunu en açık bir
şekilde gösteren delilleri içermekte; Allah’ın, dünyada insanların güzel işler
yapma hususunda birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak, kimlerin kendi emir
ve yasaklarına uyarak daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için hayatı
ve ölümü yarattığını bildirmektedir. Aynı âyette önce ölüm, sonra hayat geçtiği
için burada “ölüm” kavramıyla, hayattan önceki cansızlık halinin mi yoksa
dünya hayatının sona ermesi ve âhiret hayatına geçiş halinin mi kastedildiği
hususunda farklı görüşler vardır.
Bir kısım müfessirler âyetteki sıralamayı
dikkate alarak ölümden maksadın dünya hayatından âhiret hayatına geçiş hali,
hayattan maksadın ise âhiret hayatı olduğunu söylemişlerdir (Râzî, XXX, 55;
Elmalılı, VII, 5159). İkinci grup ise ölümle dünya hayatından âhiret hayatına
geçiş halinin, hayatla da dünya hayatının kastedildiği kanaatindedir
(Zemahşerî, IV, 134); bizim tercihimiz de budur. Zira hayat da ölüm de imtihan
için yaratılmıştır; imtihan yeri ise âhiret değil dünyadır. Her ikisinin de bu
dünyada olması amaca daha uygun görünmektedir. Hayat ölümden önce olduğu halde
âyette sonra gelmesi ise çeşitli şekillerde yorumlanmıştır (bk. Râzî, XXX, 55;
Ateş, IX, 526-527). Dikkat çekici bir yoruma göre eşyada aslolan yokluk olduğu,
varlık ve hayat sonradan verildiği için âyette ölüm önce gelmiştir (Şevkânî, V,
297).
Bizce de isabetli olan diğer bir yoruma göre ölüm insanlara hayatın
sorumluluğunu hatırlattığı, onları iyi işler yapmaya teşvik ettiği ve bir
uyarıcı olduğu, nihayet insanda “imtihan” sorumluluğunu daha canlı
tuttuğu için âyette ölüm önce zikredilmiştir. Nitekim hayat bir hayırlı
faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığının verileceği ebedî
varlık sahnesine geçişi sağlayan dönüm noktası, Hz. Peygamber’in de belirttiği
gibi bir uyarıcıdır (bk. Râzî, XXX, 55). İfadenin akışına ve lafız güzelliğine
daha uygun olduğu için “mevt” (ölüm) kelimesinin önce geldiği de düşünülebilir.
OSMANLI
TUĞRALARININ ANLAMI
Oğuzca Tuğrağ olup, Anadolu lehçesinde (ğ)
söylenişinde zorluk olduğu için direk “Tuğra” olarak söylenerek yaygın hale
gelmiştir. Padişahın basılmış şeklinde olan imzasına denilmektedir. Farsça
olarak nişan “işaret” anlamına, Arapçası tevki yani “iz bırakma” anlamına
gelmektedir. Büyük Selçuklular da ve Anadolu Selçukluları’nda tuğraların
varlığına rastlanmaktadır. Şekil şeklinde olanları Osmanlı Devleti’nde ve Anadolu
beyliklerinde görülmektedir.
Büyük Selçuklular’dan Eyyubilere ve oradan da
Memlüklüler’e geçen tuğrada hükümdara ve babasına ait isim aşırı derecede harf
uzantısı ile yer almaktadır. Anadolu beyliklerinde en eski tuğra Saruhan oğlu
İshak bey’e ait 1374 tarihli gümüş paralarında yer almaktadır.
Osmanlı tuğrası padişahın isminin ve lakabının
bulunduğu, yer aldığı imzaya denilmektedir. Aynı zamanda padişahın ve babasının
ismi yer almaktadır. İlk olarak Orhan Gazi tarafından kullanılmaya
başlanmıştır. Tuğrada sadece Orhan Bin Osman şeklinde ifade yer almaktadır. Bu
tuğra ilk olarak 1324 ve 1348 tarihinde kullanılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey’e ait
tuğra olmadığından 36 padişah arasından sadece 35 padişaha ait tuğra
bulunmaktadır. Tuğralar arasında en iyi şekilde tasarlanmış olanı
II.Abdülhamid’e ait tuğra kabul edilmektedir. Burada sizlere osmanlı tuğrasının
özellikleri, manası, resmi, içinde ne yazıyor, çizimi, resmi,
sırrı, türkçe anlamı anlatılmıştır.
Osmanlı
tuğrasındaki sembollerin anlamları;
Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunur, asıl
anlamın bulunduğu bölüme verilen isimdir. Burada padişahın ismi, babasının
ismi, sahip oldukları ünvanlar, el-muzaffer daima duası bulunur.
Beyzeler: Tuğranın sol tarafında yer alan ve iç
içe iki kavisli bölüm kısımından oluşan yerdir.
Tuğ’lar: Tuğranın üstünde yer alan “elif” harfi
şeklindeki yukarı doğru uzanan uzantılara denilmektedir.
Zülfe: Tuğların yanında yer alan flama şeklinde
kavislere denilmektedir.
Kollar(Hançere): Beyzeleri takip eden şeklinde
paralel uzantılara denilir. Padişahların sağ üst köşelerinde “mahlas” şeklinde
sıfatı da yer almaktadır.
Osmanlı
Tuğrası’nın Kullanıldığı Yerler;
Tuğranın büyüklüğü yazılan yazının ve belgenin
içeriğine göre değişkenlik göstermektedir. Büyüklüğe bağlı bir uyum içerisinde
yer alırdı. Tuğralar her zaman belge ve evrakların başında yer almaktadır.
Hiçbir tuğra sonda yer almaz. Tuğraların sağ taraflarına çiçek deseni ve mahlas
yazma sonraları ortaya çıkan bir durumdur.
Hiçbir Osmanlı tuğrası birbirine benzemez. İlk tuğra
olan Orhan Gazi’ye ait olan olan tuğra diğer tüm tuğralara örnek
olarak esinlenilmiştir. Zamanla arma şeklini alan tuğralar artık para, pul,
evrak, senet, çeşme, cami, resmi daire, donanma, saray gibi birçok yerde yerini
alarak kullanılmaya başlanarak devam etmiştir.
Tuğralar beylikler aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne
geçmesinden yıkılmasına kadar çeşitli yerlerde kullanılarak hat sanatında
sanatsal bir kol haline gelerek, bugün birçok sanatsal faaliyetlerde yer alarak
devam etmektedir. Hattatlar en güzel Osmanlı tuğrasını çıkarmak için kıyasıya
uğraşmışlar ve içinde Kuran’ı Kerim’den ayetler, dualar, hadisler geçen
tuğralar ortaya çıkmıştır.
Hat sanatının bir parçası olarak yıllardır bu sanatla
birlikte günümüze kadar çizilerek gelmiştir. Osmanlı Hükümdar’ının yanı sıra
şehzade, vezir-i azam, vezir, beylerbeyi, sancakbeylerinin devlet işlerinde
kullanması için tuğra yerinde geçen pençe diye adlandırılan imza yerine geçen
alametler kullandıkları görülmektedir. Pençe dediğimiz imzalar ile tuğra
arasında ki en büyük fark tek ve çift kavisdir. Pençlerde tek, tuğralarda ise
çift kavis yer almaktadır. Bugün birçok sanatsal tablo
çalışmalarında yerini almış olan tuğralar, en güzel şekli ile göz zevkine hitap
edecek şeklinde çizilmektedir.
Osmanlı
tuğralarının diğer isimleri şu şekildedir;
“alamet-i şerife”, “misal-i hümayun”, “tuğray-ı
meymun”, “mekan-ı hakani”, “tuğray-ı garra”, “tevk-i ref-i hümayun”, “tevk-i
hümayun”, “tevki-i refi”, “nişan-ı şerif-i alişan-ı sultan-i”, “tuğray-ı garray-ı
sami”, “nişan-ı hümayun”, “misal-i meymun”, “nişan-ı şerif-i alişan-ı.”