Selahaddin Eyyubi

Sultan Serisi Selâhaddîn Eyyubî Gümüş Erkek Yüzük | Vav Gümüş - Erkek Yüzük - Koleksiyon Yüzükleri

PAYLAŞILAMAYAN ADİL, CÖMERT, SULTAN SELÂHADDÎN-i EYYÛBÎ


صلاح الدين الأيّوبي

 

Ebü’l-Muzaffer el-Melikü’n-Nâsır Salâhuddîn Yûsuf b. Necmiddîn Eyyûb b. Şâdî (ö. 589/1193)
Haçlılar’a karşı mücadelesiyle tanınan İslâm kahramanı, Eyyûbîler hânedanının kurucusu ve ilk hükümdarı (1171-1193).

Müellif: Mehmet Nuri Turan

 Selâhaddîn’nin ortaya çıktığı dönemde siyasi ortam

Selâhaddîn Eyyûbî tarih sahnesine çıktığı zaman, Büyük Selçuklu devleti yıkılmış yerini yedi Selçuklu devleti, beşte Selçuklu Atabegliği almıştı, hepside birbiriyle rekabet halindeydi. Ayrıca Mısırda kurulan Şiâ Fatimi Halifeliği Sünni Abbasi Halifetiyle rekabet etmekteydi.

Yani alem-i İslam bügünkü gibi paramparçaydı. Bunu fırsat bilen Haçlılar peşpeşe  Haçlı seferleri düzenlemeye başladılar. Koca alem-i İslam bu seferlere siyasi birlikten yoksun olduğu için karşı koyamadı hatta bazı idareciler sırf kendi durumlarını sağlama almak için Haçlılarla ittifak yaptılar. Sonuçta Kudüs ve çevresindeki elliiki şehir ayrıca Urfa, Antakya, Tarsus Haçlıların eline geçti. Ele geçirdikleri yerlerde büyük katliamlar yaptılar. Bütün Müslümanlar bir lider ve kurtarıcı bekledikleri bir dönemde Allah bu salih ve yiğit kulunu gönderdi.

Selâhaddîn’nin Künyesi ve Kökeni

 el-Melik el-Nasır Ebu'l Muẓaffer Selâhaddîn Yusuf bin Necmeddin Eyyub, D;1138, Tikrit Ö; 4 Mart 1193, Şam), Eyyûbî hanedanının kurucusu olan hükümdar.

Dünya tarihinde haklı bir şöhret kazanan ve örnek bir sultan olarak gösterilen Selâhaddîn-i Eyyûbî, İslâm tarihinin en tanınmış kahramanlarından biridir. Mehmed Âkif Ersoy onu “Şark’ın en sevgili sultanı”, Fransız tarihçisi Champdor “İslâm’ın en saf kahramanı” diye nitelemiştir. Selâhaddîn kaynakların ittifakla belirttiğine göre dindar, merhametli, cömert, güler yüzlü, vakur, sağlam iradeli, mert ve heybetli bir kişiydi.

Selâhaddîn Eyyûbî'ye tarih boyunca farklı etnik kökenler atfedilmiş, çeşitli halklar mirasını sahiplenmişlerdir. Bunu temel sebebi bu kadar başarılı ve sevilen bir Sultana sahip olma isteğidir. Ancak kendi devrinin tarihçileri ile batılı tarihçiler ve iki kişi haricinde bütün Arap tarihçileri Selâhaddîn'in  Kürd  olduğu konusunda müteffiktirler, bizde bu yöndeki  kaynakları vererek gereksiz tartışmalara girmeyeceğiz.

Kürd olduğunu belirten kaynaklar

1- İslam ve Türk tarihinin önemli ismi merhum Prf. Dr. Faruk Sümer şöyle kaydeder. Selçuklular’ın Âzerbaycân, Kürdistân, Errân ve Doğu Anadolu’ya geldiklerinde birçok Kürd hânedânları ile karşılaştılar. Sümer devamında: “Bunlardan Revâdiler (Selâhaddîn Eyyûbînin mensub olduğu hanedan), Âzerbaycân’ı idâre ediyorlardı. Emîr Ahmed-il de bunlardan olup Erdebîl ve Tebrîz şehirlerinin hâkimiydi. Adı geçen yerler XI. yy’ın sonlarından itibâren Ahmedil’in Türk memlükü Aksungur ve oğulları tarafından idâre edilmiştir. Şeddadiler şimdiki Gürcistan ve Ermenistana hakimdiler. Karakoyunlular zamanında Erdebîl’den Muğan’a kadar uzanan bölgenin Câkirlü oymağının yurdudur ki İbn Arab şâh’a göre bu oymak Kürd menşelidir” demektedir.

2- Ünlü İslam alimi, SIBT İBNÜ’L CEZVİ Mir’atü’s-zeman fi Tarihi’l-âyan, yine devrin tahihçilerinden İBNÜ’D-DÜRER – DEVÂDÂRİ Kenzü’d-dürer ve Câmiü’l-gurer adlı eserlerinde Malazgirt meydan muharebesinde Sultan ALPARSLAN’ın ordusunda Revadi, Şeddadi ve Mervani Kürd hanedanlarına mensub 10,000 kişilik askerin Sultan’n komutasında Bizanslara karşı savaştığını naklederler.

3- Asad ad-Dîn Shîkûh and Najm ad-Din Aiyûb, who was the eldest of Shâdi's sons, were natives of the .town of Duwîn and drew their origin from the Kurdish tribe called ar-Rawâdiya. (Esedüddin Şérko ve Necmeddin Eyyub, Duwin kasabasının yerlisi olup kökleri er-Ravadiye adlı Kürd aşiretine dayanan Şadi'nin en büyük oğullarıydı.), Ibn Khallikan's Biographical Dictionary (translated from the Arabic by Bn Marc Guckin de Slane), Vol. 4, Paris, Printed for the Oriental Translation Fund of Great Britain and Ireland, 1871, s. 481.

4- V. Minorsky, Studies in Caucasian History, Cambridge University Press, reprinted 1977 (first edition: Taylor's Foreign Preee, 1953), ISBN 0 521 05735 3, s. 124 - 132.

5- s.26-27. Saladin. Andrew S. Ehrenkreutz, State University of New York Press, 1972. History e-book project.. ACLS Humanities E-book.

6- Lee Hancock, Saladin and the Kingdom of Jerusalem: the Muslims recapture the Holy Land in AD 1187, The Rosen Publishing Group, s.23, 2004.

7- Salâh ed-Dîn (Saladin) was the son of Ayûb, and grandson of Shâdi, a Rawâdiya Kurd of the great Hadâniya tribe. He was thus of Kurd descent. Several of his bravest warriors and most trusted counsellors were Kurds, and during his reign, and that of his brother el-'Âdel, Kurds ruled in Armenia, Mesopotamia, Syria, Palestine, Egypt, and Arabia., note by Lieutenant-Colonel Conder (Claude Reignier Conder), Baha' Al-Din Yusuf Ib Ibn Shaddad, Saladin Or What Befell Sultan Yusuf , Kessinger Publishing,s. xv.

8- …bir Kürd asker ailesi, Müslüman dünyanın lideri olur: Bu lider Eyyûbîlerdir." , "1169 yılında, fethedilen Mısır'da, Suriye ordusunun bir Kürd emiri, Selâhaddîn, amcasının ardından vezirliğe yükselir." Boris James, Saladin et les Kurdes: Perception d’un Groupe au Temps des Croisades, A Special Issue of Études Kurdes, Paris: L’Harmattan, 2006 - Boris James, Selâhaddîn ve Kürdler: Haçlılar Döneminde Bir Topluluğun Kavranması, İngilizceden Türkçe'ye tercüme eden Nazlı Bilgiç, Istanbul: Avesta, 2011, s.7.

9- "being neither Arab nor Turk, but a Kurd of the Rawadiya clan" Stanley Lane-Poole, Saladin and the fall of the Kingdom of Jerusalem, G.P. Putnam's Sons, London, 1898, s.4

10- Dr. Mehmet Sılay, "Ortadoğu Barışının Mimarı Selâhaddîn Eyyûbî", İstanbul, 2009.

Türk kökenli olduğunu belirten  Türk tarihçileri varsada bunların dayanacağı hiçbir kaynak mevcut değil sadece, Cumhuriyet sonrası gelişen her ünlüyü Türk yapma uğraşısından ibarettir. Diğer bir görüş ise tarihçi İbn Haldun'un Mukaddme adlı eserinde belirttiğine göre Selâhaddîn Eyyûbî'nin atalarının, Yemen'in Himyeri vilayeti eşrafından Hezbâniyye aşretine mensup Araplardan olduğu ve aşiretin Nahçıvan, Gürcistan sınırında yaşayan Ravvadi Kürdlerine karışarak Kürdleştiğini ve Hezbâniyye aşiretinin Himyeri bölgesini yüzyıllarca yönetmiş olan Devs hanedanına akraba olduğudurki bu çok uçuk bir iddia olduğu gibi,  İbni Haldun Selâhaddîn’den iki yüz sene sonra yaşamıştır çok iyi bir sosyolog ve devletlerin kuruluş asabiyelerini analiz etmekle beraber iyi bir tarihçi olarak kabul görmemiştir. ( İbn Haldun, "Mukaddime", 2. cilt, s. 622, Milli Eğitim Bakanlığı, 1996.)

Ait olduğu Revadi Kürd Aşireti,  Şeddadi  Kürd Devletine tabi olarak Güney Kafkasya’da varlığını sürdürmekteydi. Nahçıvan Hanı olduklarında tarihçiler müttefiktir.  

1071 Malazgirt Savaşı’nda Bizans İmparatoru Romen Diyojenin ittifak teklifini red edip diğer Kürd hanedanları ile beraber Selçuklu Sultanı Alparslanın komutası altında Malazgirt meydan muharebesine girdikleri konusunda çoğu tarihçi birleşir. Keza bu savaşın ardından Anadolu’ya ve  daha güney kesimlere yapılan göç dalgasına Selâhaddîn’in ataları da katılır.

Dedesi Şadi,  Revadi hanedanının reisi konumundaydı ve Büyük Selçuklu komutanları ile arası oldukça iyi idi. Hatta  Minosrky’e göre Necmeddin Eyyub’in Tikrit Bölge komutanlığına getirilmesinde Şadi’nin yakın arkadaşı olan Bağdat Valisi Bihruz’dan ricasının etkisi vardır.

Büyük Selçuklu Devletinin Bölünmesi ve Zengiler

Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ölümümünden sonra, Selçuklu devleti Anadolu, Suriye, Kirman ve Irak Selçukluları olarak dörde  bölündüler. Bunlara birde Salgular, Fars, 1147-1284, İldenizoğulları, Azerbaycan,1146-1225, Beg Teginoğulları, Erbil, 1146-1232. Böriler,Şam,1128-1154. Zengiler, Musul-Halep, 1127-1259  Atabeylikleri eklendi. 

Musul ve Halep Atabegi olan İmadeddin Zengi'nin ordusu 1131'de Karaca el-Saki tarafından mağlup edildi ve Zengi, Tikrit'e sığındı Selâhaddîn'in babası Necmeddin Eyyub ve amcası Esedüddin Şérko (Şérko Kürdçede   Aslanıcık anlamındadır), Zengi'ye yardım etmiş ve Tikrit'te hapsedilen Aziduddin el-Mustevfi'nin kaçmasını sağlamışlardır. Bunun üzerine Bağdat valisi Bihruz ile araları açılmış, buna mukabil Zengilere yaklaşmışlardır. Esedüddin Şérko'un bir Selçuklu yüksek memurunu öldürme olayından sonra iki kardeş Zengi'ye başvurmuş ve 1138'de görevinden alınan Necmeddin Eyyub ve ailesi İmadeddin Zengi'nin hizmetine girmiştir. Tikriti terkettikleri gece Selâhaddîn dünyaya gelmiş, bu meşakkatli yolculuğa dayanamayacağı ve yolda öleceği beklenen bebek tarihin en büyük Hükümdarlarından birisi olmuş.


İmâdüddin Zengî ölünce oğlu Nûreddin Mahmud, Halep ve Musul Atabegi oldu (541/1146), Esedüddin Şérko da onun en yakın kumandanı haline geldi. Necmeddin Eyyûb bu dönemde Bâlbek vilisi idi. Bâlbek’in, Dımaşk Atabegliği’ne (Tuğteğinliler) geçmesi üzerine Necmeddin Eyyûb Tuğtekinlere, bağlanmak zorunda kaldı. İki kardeş, Nûreddin’in Haçlılar’la mücadelesinde ve onun Dımaşk’ı (Şam diye bildiğimiz şehrin adı Dımaşk’dır. Şam şimdiki Suriye, Filisitn ve Ürdün’ü içine alan tüm bölgenin adıdır) ele geçirmesinde önemli rol oynadı. Nûreddin, Şérko’yu ordu kumandanlığına, Eyyûb’u Dımaşk valiliğine tayin etti.


Selâhaddîn'in annesi Selçukluların Harim (حارم) emiri Şihabeddin Mahmud ibn Tokuş el-Harim'un kızkardeşidir. Kardeşlerinin isimleri Tacülmülk Böri, Seyfülislam Tuğtekin, Melik Adil Ebu Bekir ve Şahinşah'dır. (İbn Kesîr, El Bıdaye Ve´n-Nihaye, Çağrı Yayınlar.)

Sultan Selâhaddîn’nin Çocukluğu ve Eğitimi

Böyle bir ortam içinde şehzade gibi yetişen ve iyi bir eğitim gören Selâhaddîn hafızu-l Kur’an idi. Kürdçe, Türkçe, Arapça ve Farsçayı ileri derecede biliyordu. Her zaman ilim meclislerinde bulunmaya dikkat ederdi. Siyasi konularda öğretmeni babasıydı ama askeri olarak onu yetiştiren amcası Asadeddin Şérko’dur. Genç yaşlarında Haçlılar’a karşı yapılan seferlere katıldı ve Dımaşk şahneliğine (Vali adına halkın sorunlarını çözen devlet görevlisi)   kadar yükseldi.


Sanatla ve ilimle uğraşırdı. Selâhaddîn'in biyografisini yazan al-Wahrani Onun Öklid Geometrisi, Astronomi, Matematik ve Aritmatik konularında uzman olduğunu belirtir. Mantık, felsefe, sosyoloji, fıkıh (İslam hukuku) ve tarih öğrendiğini, Şam'daki Dar'ul-Hadis'den (Hadis Üniversitesi) mezun olduğunu kaydeder. (Mehmet Kemal Işık, Ünlü Kürd Bilgin ve Birinci Kuşak Aydınlar, Sorun Yayınları, Kasım 2000, ISBN 975-431-111-0, s.23.)

Selâddin’in anlaşılması için önce Mahmud Nureddin’in anlaşılması lazım, bunun için İslam tarihçilerinin onun hakkındaki görüşlerini vermemiz lazım.


—İbn Cevzî derki;

“     Ben önceki Sultanların hayatını inceledim. Raşid halifeler ve Ömer bin Abdülaziz hariç, Nureddin’den daha temiz hayat yaşayan, ondan daha ahlaklı hayat süren adaletli bir Sultana rastlamadım.     „


—İbnü’l-Esir Cezer;
“Nureddin pahalı giysileri sırtından atıp kaba kumaşlara büründü.”


—Halepli vakanüvis Kemaleddin;
“Her ne olursa olsun sonuç ortadadır: Arap dünyasını Frenkleri ezebilecek bir güç haline Nureddin getirecek ve zafer meyverlerini sağ kolu olan Selâhaddîn toplayacaktır.”


Nûreddin Zengi’nin iki ideali vardı biri Fâtımî halifeliğine son verip Müslümanlar arasındaki bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak ve Şiiliğin meşruiyetini bitirmek. İkinciside Hiristiyanların eline geçmiş olan başta Küdüs olmak üzere İslam beldelerini kurtarmaktı.


Bu sırada Mısır’daki Fâtımî Devleti kriz içindeydi. Fâtımî halifeleri nüfuzlarını kaybettiğinden ülke sultan unvanı alan vezirler tarafından yönetiliyor ve iktidar sık sık el değiştiriyordu. Bu yüzden hem Haçlılar hem Nûreddin gözlerini Mısır üzerine dikmişti. Mısır’ı ele geçiren taraf diğer tarafa karşı stratejik bir üstünlük sağlayacaktı.


Beklediği fırsat 558 (1163) yılında iktidardan uzaklaştırılan Fâtımî Veziri Şâver b. Mücîr’in yardım istemek için Dımaşk’a gelmesi ile eline geçti.


Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh’ın veziri Şâver b. Mücîr vezirlikten azledilince Suriye’ye gelip Nûreddin’den yardım istedi (558/1163). Yeniden vezir tayin edildiği takdirde ülkesine gidecek askerlerin bütün masraflarını karşılamaya ve Mısır gelirinin üçte birini Nûreddin’e göndermeye söz verdi. Nûreddin, Esedüddin Şérko kumandasında bir orduyu Mısır’a göndererek Şâver’in makamına tekrar oturmasını sağladı. Ancak Şâver sözünde durmadı ve Haçlılar’dan yardım istedi. Bunun üzerine Nûreddin, Şâver’in yardım çağrısına koşan Haçlılar’a engel olmak amacıyla Hârim üzerine yürüyüp kaleyi ele geçirdi (Ramazan 559 / Ağustos 1164) ve 543 (1148-49) yılından beri Haçlılar’ın elinde bulunan Banyas’ı da fethetti (Zilhicce 559 / Ekim-Kasım 1164). 


Esedüddin Şérko, Nil nehrinin batı yakasında Haçlı ordusuyla Fâtımî ordusunu az sayıdaki bir askerî birlikle Bâbeyn denilen yerde ağır bir yenilgiye uğrattı. Bir süre sonra da İskenderiye şehrini ele geçirdi ve yeğeni Selâhaddîn’i orada nâib olarak bırakıp kendisi Saîd bölgesine geçti. Fâtımîler ve Haçlılar toparlanıp İskenderiye üzerine yürüyünce yardıma koşan Şérko bir antlaşma imzalayarak Suriye’ye geri döndü. Ancak Haçlılar, Fâtımîler’le Nûreddin’in Mısır’a asker sokmasına engel olacak yeni bir antlaşma yaptıklarından Nûreddin’in Mısır’ı ele geçirme planı gerçekleştirilemedi (562/1167). 


Nûreddin Mahmud, 564 (1169) yılında Ca‘ber Kalesi’ni ele geçirerek en önemli hedeflerinden birini gerçekleştirmiş oldu. Mısır’ı işgal için harekete geçip Bilbîs’i alan Haçlılar Kahire önlerine gelip karargâh kurunca Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh ile Şâver, Nûreddin’e mektup göndererek âcil yardım isteğinde bulundular. Şâver bir yandan da Haçlılar’la iyi ilişkiler kurup onları uzaklaştırmaya çalışıyordu. Yapılan görüşmeler sonunda Haçlılar, 100.000 dinarı peşin olmak üzere 1 milyon dinar karşılığında geri çekilmeyi kabul ettiler ve Mısır’ın Nûreddin’e teslim edilmesinden korktukları için 100.000 dinarın gelmesini beklemek üzere yakın bir yere çekildiler.


Ancak Şâver Mısır halkından sadece 5000 dinar toplayabildi. Bu sırada Nûreddin Mahmud, Şérko kumandasında Mısır’a üçüncü defa 7000 kişilik süvari birliği gönderince Haçlı ordusu Mısır’dan eli boş olarak geri dönmek zorunda kaldı. Kahire’ye giren Şérko Mısır’da idareyi ele geçirdi (7 Rebîülâhir 564 / 8 Ocak 1169). Halife Âdıd-Lidînillâh, Şâver’i idam ettirip yerine Şérko’u vezir tayin etti, Şérko iki ay beş gün sonra ölünce de, Halife Âdıd, kumandanların baskısıyla onun yerine yeğeni Selâhaddîn’i “el-Melikü’n-Nâsır” unvanıyla vezir tayin etti (25 Cemâziyelâhir 564 / 26 Mart 1169).


Amcasının ölümünün ardından Nûreddin Mahmud Zengî’nin Mısır’daki ordusunun kumandanı olan Selâhaddîn aynı zamanda Fâtımî halifesinin veziri olarak bu iki önemli görevi üstlendindiğinde 31 yaşında idi. Selâhaddîn, daha sonra Nûreddin Mahmud Zengî’ye danışarak onun nâibi sıfatıyla Mısır’ı ve Mısır’a bağlı yerleri müstakil bir hükümdar gibi yönetmeye başladı.


Selâhaddîn Mısır’a hâkim olunca kendisine karşı direnen Fâtımî çevreleriyle, onları destekleyen Haçlılar ve Bizanslılar’la mücadeleye girişti. Saray ağası Cevher’in liderliğindeki Fâtımî muhalifleri Selâhaddîn’i iktidardan düşürmek için Haçlılar’la temasa geçtiler. Bunu öğrenen Selâhaddîn Cevher’i ortadan kaldırdı. Cevher’in öldürülmesi üzerine Fâtımî taraftarları isyan ettiler (Ağustos 1169). Selâhaddîn bu isyanı kısa sürede bastırdı.


Ardından Haçlılar ve Bizanslılar Dimyat’ı kuşattılarsa da Selâhaddîn karşısında başarı elde edemediler. Mısır’a tam anlamıyla hâkim olan Selâhaddîn orduyu yeniden teşkilâtlandırdı.

Sünnî medreseleri ve yeni kurumlar açtı. Fâtımî bürokrasisini kademeli olarak tasfiye etti. Nihayet Nûreddin Zengî’den gelen emir üzerine 567’de (1171) Fâtımî hilâfetine son verdi. 566 (1170), 567 ve 568 (1173) yıllarında Selâhaddîn, Kudüs Haçlı Krallığı’na karşı seferlere çıktı. Eyle’yi (Elath, Ailat) zaptetti, iki defa Kerek bölgesine sefer yaptı. 568’- de ağabeyi Turan Şah kumandasında önce Nûbe’ye, ardından Hicaz ve Yemen’e seferler  düzenledi.

Nûbe seferi geçici bir istilâ oldu, ancak Yemen ve Hicaz seferi kalıcı sonuçlar verdi, bu yerler devletin birer eyaleti haline geldi. Aynı yıl Şerefeddin Karakuş kumandasında Berka’ya sefer yapıldı. Berka ve Trablusgarp seferleri daha sonraki yıllarda devam etti. Libya ile Tunus’un bir kısmı Selâhaddîn’e bağlandı. Libya’daki hâkimiyet 609 (1212) yılında Şerefeddin Karakuş’un Veddan’da öldürülmesiyle son buldu.

Nûreddin Mahmud Zengî ölünce (569/ 1174) yerine on bir yaşındaki oğlu el-Melikü’s- Sâlih İsmâil geçti. Selâhaddin , el-Melikü’s-Sâlih’e bağlı kaldı ve onun adına hutbe okuttu, para bastırdı. el-Melikü’s-Sâlih devleti idare edecek yaşta olmadığından devlet işlerini yürütecek bir nâib veya atabeğe ihtiyaç vardı.


Bu işe en lâyık kişi olan Selâhaddin ’in Mısır’da bulunmasını fırsat bilen Nûreddin’in kumandanları Haçlı tehlikesine rağmen el-Melikü’s-Sâlih’in atabegliğini ele geçirmek için birbirleriyle mücadeleye giriştiler. Nihayet Musul ve Halep’teki kumandanların ittifakıyla Musul’dan Halep’e gelen Sâdeddin Gümüştegin, el-Melikü’s-Sâlih’in atabegi oldu ve onu Dımaşk’tan alıp Halep’e götürdü. Sâdeddin Gümüştegin ve taraftarlarından çekinen Şemseddin b. Mukaddem’in emrindeki kumandanlar Selâhaddin ’i Dımaşk’a davet ettiler.


Dımaşka gelen Selâhaddin  o zamanın gelenekleri icabı ve Nureddin Mahmudun diğer oğullarını sakinleştirmek için, Nureddin Mahmud’un kendisinden yaşça çok büyük olan Nureddin Mahmud’un hasta karısı İsmeddin hanımla evlenir. Bu evlilik sayesinde Nureddin Mahmud’un oğulları Melikü-s Salih İsmail dışındakiler ona itiaat ederler.   Bu sırada Yukarı Mısır’da çıkan Kenzüddevle isyanı ve Normanlar’ın (Fransanın Normandiya bölgesine yaşayan İskandinav kökenli Halklar) İskenderiye çıkartması ile meşgul olan Selâhaddin , isyanı bastırıp Norman donanmasını yenilgiye uğrattıktan sonra Dımaşk’a gitmek için hazırlık yaptı.


13 Rebîülevvel 570’te (12 Ekim 1174) 700 süvarinin başında Kahire’den Dımaşk’a hareket eden  Selâhaddin ’in başlıca iki hedefi vardı: Nûreddin’in kurduğu devletin dağılmasını önlemek, Haçlılar’ın elinde olan Kudüs’ü ve diğer toprakları kurtarmak. Selâhaddin  Dımaşk’ta coşkuyla karşılandı. Busrâ ve Havran kendisine katıldı. Ardından Ba‘lebek, Humus, Hama şehirlerini de hâkimiyeti altına aldı. Halep-Musul ittifakı Haçlılar’ın ve Haşhaşîler’in (Haşîşiyye) desteğiyle ona karşı direnişe geçti. Selâhaddin , Musul-Halep kuvvetlerini 570 ve 571’de (1176) yenilgiye uğrattı, Halep’in etrafındaki bazı kaleleri aldı. Kendisiyle dost geçinmesi şartıyla Halep ve civarındaki birkaç önemli kaleyi el-Melikü’s-Sâlih İsmâil’e bıraktı.

Bu arada sultanlığı Abbâsî halifesi tarafından  tanınarak kendisine Selâhaddin  lakabı ve Hâdimu’l-Harameyn (iki haremin hizmetkarı) unvanı verildi. Asıl ismi Yusuf olan Selâhaddin  isminden çok unvanıyla tanındı. Suriye ve Mısır’daki hâkimiyeti onaylandı. Selâhaddin , Ağustos 1176’da Halep-Musul kuvvetleriyle anlaştıktan sonra Haşhaşîler’in merkezi Mısyâf (Masyâf, Mısyâb) Kalesi’ni kuşatıp topraklarını yağmaladı. Haşhaşîler bu olayın ardından onunla iyi geçinmeye söz verdiler ve bir daha Selâhaddin ’le Haşhaşîler arasında olay çıkmadı. O da Haçlılar’la uğraşmaya imkân buldu.


Bu arada Musul Atabegi II. Seyfeddin Gazi öldü, yerine kardeşi İzzeddin Mes‘ûd b. Mevdûd geçti (576/1180). Ardından Halep’teki el-Melikü’s-Sâlih de öldü. Selâhaddin , 577 (1181) yılında yapılan antlaşma ile Halep’i kaydıhayat şartıyla el-Melikü’s-Sâlih’e bırakmıştı. el-Melikü’s-Sâlih ölünce Halep’in Selâhaddin ’in hâkimiyetine girmesi gerekiyordu. el-Melikü’s-Sâlih’in vefatı sırasında Selâhaddin ’in Mısır’da bulunmasını fırsat bilen Musul Atabegi İzzeddin Mes‘ûd’un Halep’in idaresine el koyması iki taraf arasındaki ihtilâfı yeniden alevlendirdi ve Selâhaddin ’in Suriye’deki hâkimiyeti tehdit altına girdi.


Bunun üzerine Selâhaddin  Haziran 1182’de Kahire’den Suriye’ye hareket etti. Halep yakınına geldiğinde Musul Atabegi İzzeddin Mes‘ûd ile ihtilâfa düşen Harran hâkimi Muzafferüddin Kökböri gelip onu Musul’a karşı sefer yapmaya teşvik etti. Selâhaddin  Fırat’ın doğusuna geçti; Urfa, Harran, Rakka, Habur, Re’sül‘ayn, Dârâ, Nusaybin gibi el-Cezîre bölgesi şehirlerini ele geçirdi. Musul’u kuşattıysa da şehrin müstahkem olması yüzünden, ayrıca halifenin ricası ile bir süre sonra kuşatmayı kaldırdı. Bu arada Musul’a bağlı önemli bir merkez olan Sincar’ı aldı ve kışı geçirmek üzere Harran’a çekildi. Bu sırada Musullular ve müttefikleri kendisiyle savaşmak için Mardin yakınındaki Harzem’ de toplandı, ancak Selâhaddin ’in gelmekte olduğunu öğrenen müttefikler dağılmak zorunda kaldı. el-Cezîre bölgesine geldiği sırada Hısnıkeyfâ Artuklu Emîri Nûreddin Muhammed b. Karaarslan, Selâhaddin ’e katılmış ve ondan Âmid’i (Diyarbekir) alıp kendisine vermesini istemiş, Selâhaddin  de bu konuda ona söz vermişti. Harzem’e geldiği sırada Abbâsî halifesinin bu konudaki onayı kendisine ulaştı. Halifeden onay aldıktan sonra hemen Âmid üzerine yürüdü ve şehri ele geçirip Nûreddin Muhammed’e verdi (579/1183). Ardından Halep’e hareket etti. Tell Hâlid ve Ayıntab’ı (Gaziantep) alarak Halep’i kuşattı.


Şehrin bu sıradaki sahibi II. İmâdüddin Zengî bir süre direndikten sonra onunla anlaşmaya karar verdi. Sincar, Habur, Nusaybin, Serûc şehirleri karşılığında Halep’i Selâhaddin ’e bıraktı ve ona tâbi olmayı kabul etti (17 Safer 579 / 11 Haziran 1183). Sultan, Halep’i ele geçirmekle muhaliflerini etkisiz hale getirdiği gibi büyük bir stratejik avantaj sağladı ve Kudüs yolu kendisine açılmış oldu. Bu sebeple Halep’in Selâhaddin ’in eline geçmesi Haçlılar’ı telâşlandırdı. İbnü’l-Esîr bu olayın önemine vurgu yapmış, Selâhaddin  de bu şehri ele geçirdiğinde duyduğu sevinci başka hiçbir yerde duymadığını ifade etmiştir.


579 (1183-84) yılını iç düzenlemeler ve Haçlılar’la uğraşarak geçiren Selâhaddin  581’de (1185) çıktığı ikinci doğu seferinde Erbil ve Meyyâfârikın gibi önemli yerleri topraklarına kattı. Musul Atabegleri (Zengîler) onun hâkimiyetini tanıdı. Selâhaddin  bir yandan devleti dağılmaktan kurtarmak, Ortadoğu’da İslâm birliğini sağlamak için uğraşırken bir yandan da Haçlılar’la mücadele etmek zorunda kalmıştı. Onun bu dönemde Haçlılar’a karşı ilk önemli seferi 20 Cemâziyelevvel – 15 Cemâziyelâhir 573 (14 Kasım – 9 Aralık 1177) tarihleri arasında gerçekleştirdiği Gazze-Askalân seferidir. Sultan, Mısır’dan yapılan bu sefer sırasında düşmanın direncinin az olduğunu görünce hemen Remle’ye doğru ilerledi. Bu esnada Kral IV. Baudouin ile Renauld de Châtillon kumandasındaki Kudüs Krallığı güçlerinin âni baskınına uğradı.

Başta yeğeni el-Melikü’l-Muzaffer Takıyyüddin Ömer olmak üzere yanındaki askerlerin kahramanca müdafaası sayesinde savaşarak geri çekilebildi. Bu arada Haçlılar, Flandre Kontu Philippe d’Alsace kumandasında Hama’yı kuşattılar. Kuşatma Seyfeddin Ali b. Meştûb tarafından püskürdüldü. Selâhaddin , Remle yenilgisinin yaralarını iki ay gibi kısa bir zamanda sarıp Kahire’den Dımaşk’a hareket etti. Harim’i kuşatan Haçlılar onun gelmesi üzerine geri çekildiler. Sultan Dımaşk’a geldiğinde şehirde nâib bıraktığı ağabeyi Turan Şah’ın zevk ve eğlence ile meşgul olduğunu görünce onu azletti. Bunun üzerine Turan Şah, ondan Şemseddin b. Mukaddem’in elindeki Ba‘lebek’i kendisine vermesini istedi. Selâhaddin  bir süre Ba‘lebek’ten vazgeçmeyen Şemseddin b. Mukaddem’le mücadele etti. Ba‘lebek’ten memnun kalmayan Turan Şah sonunda İskenderiye’ye tayin edildi ve kısa bir süre sonra orada öldü.


Haçlılar, Remle’deki başarılarından istifadeyle Dımaşk yoluna hâkim bir noktadaki Beytülahzân denilen yerde müstahkem bir kale inşa etmişlerdi. Selâhaddin  bu kalenin yapılmasını engellemeye çalışmış, fakat başaramamıştı. Kalenin inşaatı bittiği sıralarda Haçlılar’a karşı akına çıkan yeni Dımaşk valisi ve sultanın yeğeni Ferruhşah, Aynülcer mevkiinde Kudüs Kralı IV. Baudouin ve Onfroi de Toron kumandasında bir Frenk birliğine rastladı. Yapılan şiddetli savaşta Onfroi ağır yaralandı ve ardından öldü, kral canını zor kurtardı.


Bu başarıdan sonra Mısır’dan takviye birlikler alarak Beytülahzân Kalesi üzerine bir akın yapmaya karar veren Selâhaddin  8 Zilhicce 574’te (17 Mayıs 1179) Banyas yakınında ordugâh kurdu. Kıtlık sebebiyle zor durumda olan Türkmenler’i yanına çağırıp Ferruhşah’ın himayesinde düşman topraklarına akına gönderdi. Bu akınlardan birinde Ferruhşah, Merciuyûn mevkiinde Kral IV. Baudouin kumandasındaki Haçlı şövalyelerinin saldırısına uğradıysa da Selâhaddin ’in yardıma gelmesiyle Haçlılar ağır bir yenilgiye uğratıldı. Ardından sultan Beytülahzân Kalesi’ni kuşattı. 19 Rebîülevvel 575 (24 Ağustos 1179) tarihinde burayı ele geçirdi ve Haçlılar barış istediler.


Selâhaddin ’in 578 (1182) ve 581 (1185) yıllarında Musul, Halep üzerine yaptığı seferler sırasında Haçlılar Suriye topraklarına saldırdılar. 1182 yılı sonlarında Kerek hâkimi Renauld de Châtillon, Eyle Kalesi’ni ele geçirdi, Kızıldeniz’e gemiler göndererek deniz ticaretini ve limanları tehlike altına soktu. Selâhaddin ’in Mısır nâibi olan kardeşi el-Melikü’l-Âdil, Kızıldeniz’e Hüsâmeddin Lü’lü’ kumandasında bir filo yollayıp bu tehlikeyi ortadan kaldırdı. 1182’de Beyrut’u kuşatan Selâhaddin  1183’te Beysan seferine çıktı. 1183 ve 1184 yıllarında iki defa Kerek’i kuşattı. Haçlı ordusuyla bir meydan savaşı yapmanın yollarını denedi, ancak buna fırsat bulamadı.


581’de (1185) Musul ile ihtilâfı hallederek ordusunu daha da güçlendiren Selâhaddîn aradığı fırsatı 583 (1187) yılında yakalayabildi. Bu arada Kudüs Kralı IV. Baudouin ölmüş, yerine küçük yaştaki oğlu V. Baudouin geçmiş ve Trablus Kontu III. Raimond kral nâibi olmuştu. V. Baudouin’in annesi bir müddet sonra Guy de Lusignan ile evlendi ve Guy kral seçildi. Guy de Lusignan’ın kral olmasına kızan III. Raimond, Selâhaddîn ile ittifak yapmanın yollarını aramaya başladı. Bu sırada Kerek-Şevbek bölgesi hâkimi Renauld de Châtillon, topraklarından geçen zengin bir Müslüman kervanını aradaki anlaşmaya rağmen yağmalayıp mallarına el koydu, yolcuları esir aldı. Selâhaddîn malların ve esirlerin iadesini istedi, ancak hem kral hem Renaud bunu reddettiler. Bunun üzerine sultan 583’te (1187) Kerek’e karşı büyük bir sefere çıkmaya karar verdi. Dımaşk’ın güneyinde Re’sülmâ denilen yerde oğlu el-Melikü’l-Efdal’i askerlerin başında bıraktıktan sonra hassa birliğiyle ilerleyip Kerek topraklarını yağmaladı.


Bu arada el-Melikü’l-Efdal, çevreden gelen askerlerden oluşturduğu seçkin bir birliği Muzafferüddin Kökböri kumandasında akına gönderdi. Bu birlik Franklar’ın öncü birliğini ağır yenilgiye uğrattı. Selâhaddîn bunu öğrenince Taberiye gölünün doğusundaki Aşterâ’ya döndü. Mısır’dan gelen askerlerle el-Melikü’l-Efdal’in yanında toplanan askerler birleşti, böylece 12.000 süvari toplanmış oldu. Ardından Selâhaddîn, Hittîn denilen yerde (Ürdün nehrini arkasındaki  Boynuz şekilde "Hittin" adlı bir volkanik kayadan oluşan bir tepe önünde bulunan Hittin köyü.) Haçlılar’la yaptığı meydan savaşında büyük bir zafer kazandı (24-25 Rebîülâhir 583 /3-4 Temmuz 1187).


Muharebenin Ayrıntıları

3 Temmuz günü Haçlı ordusu Saffuriye'den sabah erken yola çıkarak genellikle 4 saat çeken Tiberiyas yanındaki bu mevkiye, hiç bir su kaynağı bulunmayan bir yol takip ederek, gitmeye başladı. Selâhaddîn'in ufak pusu ve yan hücumlarıyla yavaşlayan Haçlı ordusu ancak akşam üstü susuzluklarını gidermeyi planladıkları Tabariye Golünü uzaktan gören bir sırta vardılar. Hıttin köyü bu sırtın altındaydı ve ilerisinde Tabariyee Gölü ve su bulunmaktaydı. Ama bu mevki ile bu su kaynağı arasında Selâhaddîn Eyyubî'nin ordusu bulunmaktaydı. Bu nedenle Haçlı ordusu geceyi de susuz geçirdi.

Ertesi gün 4 Temmuz 1187de şafakla beraber Haçlı ordusu önde piyadeleri sırttan aşağıya göle doğru bir hücuma geçti. Susuzluktan çılgın gibi ileri atılan Haçlı piyadeleri Selâhaddîn ordusu tarafından püskürtüldü. Selâhaddîn'in ordusu tarafından arkalarından takip edilen Haçlı piyadeleri hızla gerideki atlı şövalyelere doğru düzensiz olarak geri çekilmeye başladı. Bu her iki Haçlı ordusu grubunun durumunu da karıştırdı. Özellikle ağır süvari birliği olan Şövalyeler kendilerine doğru kaçmakta olan Haçlı piyadeleri arasından onları takip eden Eyyubî birliklerine karşı bir süvari hücumuna geçme imkanları olmadı. Haçlılar hiçbir savunma hattı da kuramadılar. Tepenin arkasından gelen hafif Eyyubî süvarileri tarafından kuşatıldılar. Ama sonuna kadar savaşmakta devam ettiler. Trablus'lu Raymond kuşatmayi yarıp kaçmayı denedi ve onu tanımış olan Eyyubî alt komutanları tarafından kaçmasına karşı konulmadı. Raymond böylece kaçmayı başardı ve Trablus'a gidebildi. En sonunda Hittin köyü civarındaki tepede Kral ve 150 kadar şövalye direniş yaptılarsa da sonunda bu şövalyelerin hepsi ya öldürüldü yada esir alındı.

Eyyubî ordusu Kudüs Kralı'nı esir aldığı gibi Krallık otağı Renauld de Châtillon ele geçirmişti. Haçlı ordusu içinde bulunan Akka Kardinalı öldürüldü ve bu din adamının Haçlılara moral vermek için yanında taşıdığı İsa'nın üzerinde olduğu "gerçek istavroz çarmıh" da Eyyubîler eline geçti. Haçlı esirleri arasında Kral Guy de Lusignan yanında kardeşi II. Amalrik, Renauld de Châtillon , Montferrat'lı V. Giyom, Redefortlu Gerard ve birçok Haçlı soylular bulunmaktaydı. Bu muharebeye katılan ve imha edilen Haçlı ordusunun 17.000 ölü zayiat verdiği bildirilir.

Kubbetüs Sahra

Selâhaddîn'in esirleri arasında bulunan Kudüs Kralı Guy de Lusignan ile Renauld de Châtillon Selâhaddîn'in çadırına getirildiler. Burada Selâhaddîn Krala kendi eliyle bir bardak su verdi. Kral da suyu içtikten sonra bardağı Renauld de Châtillon’a uzattı ve o da sussuzluğunu giderdi. Fakat Selâhaddîn tercümanına "Krala söyle bu ihtiyar Renauld de Châtillon'a su verenin kendisi olduğunu bilsin" dediği bildirilir. Zamanın geleneklerine göre bir harp esirine, onu esir alan kendi eliyle su verirse esirin hayatı bağışlanmış olmaktaydı. Fakat Selâhaddîn Raynald'in eski ihanetlerini ve nefret uyandıran eşkiyalık hareketlerini af etmeyeceği gayet açıktı.

Renauld de Châtillon 'ın hariç  Kral Guy ve etrafındaki soylu şövalyelerin hepsinin hayatları bağışlandı. Bilahare fidye alınarak serbest bırakıldılar. Ama esir alınan keşiş-asker Hospitalier Şövalyeleri ve Tapınak Şövalyeleri'ne İslam dinini kabul etme teklifi yapıldı ve bunu kabul etmeyenler ertesi gün idam edildi.

Muharebe Sonrası Olanlar;

Selâhaddîn bu zaferden sonra hızlı bir fetih hareketine girişti. Filistin’de Akkâ, Taberiye, Askalân, Nablus, Remle, Gazze dahil birçok kaleyi ele geçirdi. Birkaç hafta içinde büyüklü küçüklü elli iki şehir fethedilmiş, sıra Kudüs’e gelmişti. Sultan 20 Eylül 1187’de Kudüs’ü kuşattı. Mi‘rac mucizesinin yıl dönümü olan 27 Receb 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü 49 yaşında Kudüs’ü fethetti.


Sûr şehri hariç Filistin’deki bütün kaleler bir yıl sonra tamamen Selâhaddîn’in eline geçti. Ertesi yıl Trablus Kontluğu ve Antakya Prinkepsliği’ne karşı sefere çıkan Selâhaddîn, Trablusşam’a ait birkaç kale ile Antakya Prinkepsliği topraklarının çoğunu ele geçirdi. Diğer yandan Kudüs’ün ve birçok kalenin düşmesi üzerine bütün Batı Avrupa ülkelerinin katıldığı yeni bir Haçlı seferi düzenlendi. Haçlılar 1189’da Akkâ’yı kuşattılar. Selâhaddîn ile Haçlılar arasında Akkâ önünde iki yıla yakın süren şiddetli savaşlar yapıldı. Fransa Kralı Philippe Auguste, Alman İmparatoru Barbarossa, İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard orduları ve donanmalarıyla gelip savaşa katıldılar. Akkâ 17 Cemâziyelâhir 587’- de (12 Temmuz 1191) Haçlılar’ın eline geçti.


Ancak Akkâ ile Yafa arasındaki sahil şeridini de ele geçiren Haçlılar’ın Kudüs’ü almak için yaptıkları teşebbüsler Selâhaddîn tarafından başarısızlığa uğratıldı. Nihayet 21 Şâban 588 (1 Eylül 1192) tarihinde iki taraf arasında üç yıl sekiz ay süreli barış antlaşması imzalandı. Bazı tarihçilerin Akkâ ile Yafa arasındaki sahil şeridinin Haçlılar tarafından geri alınmasının en önemli sebebi, yıllardır cephede olan Selâhaddîn yorgun ve hastaydı; askerleri de yıpranmıştı. Haçlılar’ın bir dereceye kadar başarılı olmasının asıl sebebi donanma desteği ve dinç kuvvetlerle savaşmalarıydı.Selâhaddîn, Muvahhidler’den (Endülüs Emevilerinin devamı olan İspanyadaki İslam devleti.) donanma yardımı istemiş, fakat yardım alamamıştı.


Selâhaddîn, Haçlılar’la antlaşma yaptıktan kısa bir süre sonra 27 Safer 589’da (4 Mart 1193) Dımaşk’ta 55 yaşında vefat etti. Bu tarihte Mısır, Libya, Yemen, Filistin, Suriye ile Malatya ve Ahlat’a kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ve Hemedan’a kadar Kuzey Irak’ta onun adına hutbe okunuyordu. Yerine büyük oğlu el-Melikü’l-Efdal Ali geçti.


Maalesef biz torunları onun mirasını koruyamadık. Şam eyâleti Osmanlı'nın hâkimiyetinden çıkınca bölgeyi işgâl eden İngiliz ordusunun komutanı Genal Allenby, Şam Emevi Câmii'nin hemen yanında medfun olan Selâhaddîn Eyyûbî'nin kabrine muzaffer bir komutan edâsıyla girer ve alaycı bir şekilde “Yine geldik Selâhaddîn” der.


Benzer bir durumda Osmanlı devletinin kurucusu Osman Beyin kabrinde yaşanır. Yunan işgali sırasında Yunan askerlerinin başında Kral Venizelos’un yedek subay olan oğlu Sofokles vardır. Bir ayağını mezar sandukasının üzerine koyarak resim çektirir ve resmin arkasına şu notu düşerek Atinaya gönderir.  “Ordularımız Bursa’ya hakimdir. Şu anda Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman ayaklarımın altındadır. Bizans’ın intikamını aldım.”


Papalık Dokümanlarında Selâhaddîn Eyyubî:

Kudüs’ün Müslümanlar tarafından fethedilmesi özellikle Latin dünyasında büyük yankılar uyandırmış ve Roma Katolik Kilisesi ruhani lideri Yüce Pontif unvanlı Papalık, üçüncü Haçlı seferi hazırlıkları için “Selâhaddîn Ondalığı” adıyla özel bir vergi bile çıkartmıştı. Aynı zamanda aşağıda göreceğiniz şekilde gönüllü asker toplayabilmek için birçok iftira etmekten çekinmemişti.

Yine Papa VIII. Gregory, 29 Ekim 1187 tarihinde Audia Tremendi adlı özel papalık fermanıyla (bull) yapılacak olan Üçüncü Haçlı Seferi’ne teolojik bir zemin kazandırmak istemişti. Başındaki kelimelerden dolayı bu adı alan fermanda Papa VIII. Gregory, Hattin Savaşındaki mağlubiyeti ve akabinde Selâhaddîn’in Kudüs’ü fethetmesini, Tanrı’nın acı bir tokatı olarak gördü. O, fermanda kutsal topraklarda Selâhaddîn’in meydana getirdiği “acı, felaket, yıkım ve korkunç yargılamaların” ilahi bir tokat olduğunu dolayısıyla Selâhaddîn Eyyubî idaresinin Tanrı’nın Hristiyanlara karşı bir gazabı olduğunu iddia etti.  Papa, Audita Tremendi adlı ferman, bilhassa 4 Temmuz 1187 tarihli Hattin yenilgisine ve bunun neticesinde Kudüs Latin Krallığının Selâhaddîn tarafından yıkılmasına odaklanmıştır. Bu fermanında Papa Gregory VIII, dünya üzerindeki Latin devletlerinin işlediği ahlaksızlıklar günahlar yüzünden bu büyük kaybın, ilahi tokat olarak nakşedildiğini açıklar. Bu yüzden papa, Kutsal Topraklara yapışan bu “pagan kirin” temizlenmesi için Latin Hıristiyan dünyasındaki Hıristiyan halkın tıpkı Eski Ahit külliyatından Makabilerin yolunu takip ederek acilen işledikleri günahlarından tövbe etmeleri gerektiğini bunun için de “genel endüljans” adlı tövbe mekanizmasını çalıştırmalarını tavsiye eder ve Kudüs’ü yeniden fethi için Haçlı seferine çıkacak olanların mallarına yönelik Kilise koruması garantisini verir. Zira Papa, insanları Kutsal Haç’a davet etmek için haçlı seferine çıkmanın tövbenin bir başka ifade biçimi olduğunu açıklar.

Sonuçta Papa, bu fermanında Eski Ahit metinlerinde geçen tarihi olaylara atıflar yaparak Selâhaddîn ve idaresini metaforik açıdan betimler. Ona göre Selâhaddîn ve ordusu canavarca hazlar alan kasaplardır. Özellikle Selâhaddîn, papanın gözünde artık bir Babil Kralı Buhtunnasr (Nabukadnezzar) gibi Kudüs’e saldırıp tapınağı tahrip etmiştir ve bir anlamda Selâhaddîn, Mezmurlar 78. Bab’ta anlatılan Kudüs’te ortaya çıkacak olan dünyevi felaketlerin habercisidir. Kısaca söylersek Papaya göre Selâhaddîn “gaddar bir kral” onun ordusu ise “Hıristiyan kanına susayan” barbarlardır. Latin dünyasını IV. Haçlı Seferi’ne hazırlayan ve 1198 yılında papalık makamına oturan Papa III. Innocent ise Haçlı Seferleri dönemindeki en heyecanlı ve en enerjik papa olarak karşımızdadır. O, Selâhaddîn’in ölümünden hemen sonra Katolik dünyasının ruhani reisi olmasına rağmen Kutsal topraklardaki olayları betimlemek için kaleme aldığı pek çok papalık vesikasında barbar terimini Selâhaddîn ve onun krallığı için kullanmaktan çekinmez. Özellikle Saracen adını verdiği Müslümanlara kaleme aldığı Hortatur ad sacrum bellum Contra Saracenus pro recuperatione terrae sanctae (Kutsal Toprakları Yeniden Ele Geçirmek için Müslümanlara Karşı Kutsal Savaş Risalesi) adlı mektupta kutsal topraklarda yaşayan Hıristiyan toplumu savunmak ve “lanetli pagan ve barbarlar” adını verdiği Müslümanlara karşı mücadele başlatır. Tabi bütün bu çabalar fiyaskoyla sonuçlanır.

Küdüslü Hrıstiyanların gözünden Selâhaddîn Eyyubî;

Kudüs’teki Latin Krallığının bir nevi başbakanlığı görevini yürütmüş olan Başpiskopos Tyre’li William, Frankların konsillerinde yüksek mertebeye ulaşmış biri olarak William, Arapça, Latince, Yunanca ve Fransızca bilen siyasi bir otorite olarak özellikle Selâhaddîn’in döneminde 1184 yılına değin önemli siyasal olaylarda aktif rol almıştır. William’ın, Latince yazmış olduğu Historia Rerum in Partibus Transmarinis Gestarum / Denizler Ötesinde Olan İşlerin Tarihi) adlı kitabı en hayati devirler için göze çarpan bir kaynaktır.

Ona göre Selâhaddîn adil bir kral, nazik, ihtiyatlı, kendi ırkına ait geleneğe aşırı bağlı dindar biridir. Büyük bir öngörüyle kaçınılmaz zaferin belirtilerini fark eden William Haçlıların tarihi hakkında bilgi vermesini aniden 1184 yılında keser. William’ın bıraktığı yerden devam eden ise onun çağdaşlarından ve Kudüs Haçlı Krallığında asilzade olan İbelin’li Balian ailesine mensup Ernoul’dur. Ernoul’un Kudüs Krallığı’nı anlattığı bir tarih kitabı mevcuttur. Bu kitap 1871 yılında L. De Mas Latrie tarafından Paris’te basıldı.

Ernoul özellikle William’ın eserini esas alarak geliştirdiği bu eserinde Kudüs’ün, mağlup haçlıların elinden çıkmasını trajik bir tarzda anlatmasına rağmen oldukça olumlu bir Selâhaddîn imajı çizer. Ernoul; Selâhaddîn’in Kudüs’ü fethetmesinden sonra şehir halkına karşı mağlup şövalyelerin eşlerine veya kızlarına yönelik sergilediği alicenaplığın eşsiz olduğunu açıkça vurgular ve onların Tanrıya yalvararak böyle şefkatli ve şerefli bir idareci kendilerine bahşettiği için şükrettiklerini açık bir şekilde yazar. Ernoul’a göre Selâhaddîn, benzer ali cenap davranışı 1192 yılında Richard ile yaptığı ateşkes sonrası oradaki Haçlı lordlara karşı da göstermiş ve takdir toplamıştır.

Sonuçta teolojik önyargıları bir kenara koyarsak özellikle Selâhaddîn Eyyubî’nin Kudüs’ü fethine ve sonrasında oluşan idaresine şahitlik eden Haçlıların gözünde Selâhaddîn-i Eyyubî’nin imajı şaşırtıcı bir şekilde oldukça olumludur.

Selâhaddîn’nin devlet anlayışı ve şahsiyeti


Selâhaddîn geniş bir alanı kapsayan bir siyasî birlik kuran büyük bir devlet adamıdır.

Bu siyasî birlik Eyyûbîler’in ardından Memlükler’le devam etmiş, 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Kahire’yi ele geçirmesiyle son bulmuştur. Selâhaddîn kuvvetli bir ordu, iyi çalışan bir devlet teşkilâtı kurmuş, Fâtımî hilâfetine son vererek İslam alemindeki parçalanmaya son vermiştir. Onun ikinci büyük başarısı Kudüs’ü ve Haçlılar’ın elinde olan birçok yeri kurtarmasıdır. Kudüs’ü geri alması İslâm dünyasının en ünlü kahramanları arasında yer almasını sağlamıştır.


İmar faaliyetleriyle yakından ilgilenen Selâhaddîn’in devrinde Filistin, Mısır, Hicaz ve Yemen’de çok sayıda medrese, zâviye, cami, köprü, kale, hamam inşa edilmiştir.

Bunların en önemlileri Kahire surları ile kalesi, Nil nehri üzerine yaptırdığı köprüler, Bahrü Yûsuf denilen kanallar, Akkâ ve Kudüs’ün tahkimi, Amr b. Âs Camii, Kubbetü’s-sahre ve Mescid-i Aksâ’nın tamiri, Kahire’deki Saîdüssuadâ (Salâhiyye) Hankahı ve Salâhî Hastahanesi’dir. Bu dönemde İslâm dünyasının her tarafından Eyyûbîler ülkesine akın eden âlimler ve talebeler çok sayıda ilmî eser kaleme almıştır.


Onun faaliyetleri kendisinden sonra gelen devlet adamlarına örnek teşkil etmiş, Suriye ve Mısır İslâm dünyasının önemli ilim merkezleri haline gelmiştir. Hicaz bölgesine, özellikle Mekke ve Medine’ye önem veren Selâhaddîn “hâdimü’l-Haremeyn” unvanını kullanan ilk hükümdar olmuştur.


Her konuda Nûreddin Mahmud Zengî’nin takipçisi, onun başlattığı eserlerin tamamlayıcısı olmuş, yeni bir devlet kurduğunu bile iddia etmemiştir. Müslümanlar onun şahsında ideal bir sultan, Haçlılar gerçek bir İslâm kahramanı görmüştür.


Doğulu ve Batılı tarihçilerin, yazarların eserlerinde kendisinden övgüyle söz edilmiştir. Sultanlığı döneminde aynı kişilerle çalışmış, onlara değer vermiştir. Bunların başında veziri Kadî el-Fâzıl, kâtibi İmâdüddin el-İsfahânî gelir. Emîrlerinden hiçbiriyle bir ihtilâfa düşmemiş, danışmanlarının görüşlerine daima önem vermiştir. Danışmanlarından Üsâme b. Münkız onu Hulefâ-yi Râşidîn devrini yeniden canlandıran bir kişi olarak anar.


Tarihçilerin anlattığına göre Selâhaddîn zamanını ya ilim ya cihad veya devlet işleriyle geçirirdi. Kur’an’ı ezberlemiş ve iyi bir eğitim görmüştü. Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürdçe biliyordu. Amelde Şâfiî, itikadda Eş‘arî idi. Müneccimlere inanmazdı. Bahâeddin İbn Şeddâd tarih bilgisinin kuvvetli, kültürünün geniş olduğunu, meclisinde bulunanların başkasından duymadıkları şeyleri ondan duyduklarını söyler (en-Nevâdirü’s-sul¹âniyye, s. 34). Selâhaddîn verdiği sözü ne pahasına olursa olsun tutar, affetmeyi severdi. İbn Cübeyr onun, “Af konusunda hata etmek haklı olarak cezalandırmaktan daha çok hoşuma gider” dediğini nakleder. Eman verdiği kişileri kesinlikle cezalandırmamış, Haçlılar onun bu yönünü çok takdir etmiştir. Adaleti İbn Şeddâd ve İbn Cübeyr tarafından özellikle vurgulanmıştır.


Aşırı derecede cömert olduğu, öldüğünde özel hazinesinden sadece 1 Mısır dinarıyla 36 veya 47 Nâsırî dirhemi çıktığı kaydedilir. İmâdüddin el-İsfahânî, Selâhaddîn’in savaşa girdiği zaman kendi atını askerlere verip başkasından at istediğini, herkesin onun atına bindiğini ve onun iyiliğini beklediğini, III. Haçlı Seferi sırasında askerlere 12.000 at dağıttığını söyler (el-Fet’l-šussî, s. 656). İbn Şeddâd ise herkes hakkında iyi sözler söylenmesini istediğini ve ahde vefa gösterdiğini belirtir.


Çocukları

Eyyûbîlerin tarihçisi İbn Kesir'in eserinde verilen bilgilere Selâhaddîn Eyyubî'nin 17 oğlu ve bir kızı olmuştur.

Eyyubîler ve Selâddin Eyyubî üzerine daha tafsilatlı bilgi edinmek isteyenler Prof. Dr. Ramazan Şeşen’in Selâhaddîn Eyyubî Ve Devri, İRCİCA Yay. Salahaddin’den Baybars’a Eyyubîler-Memlükler adlı eserlerlerine müracaat edebilirler, güzel kapsamlı eserlerdir.

Selam, Hürmet ve Duâlarımla. Allaha emanet olun.

Etiketler: Sultan Serisi Selâhaddîn Eyyubî Gümüş Erkek Yüzük | Vav Gümüş - Erkek Yüzük - Koleksiyon Yüzükleri
Haziran 22, 2021
Listeye dön
Kategoriler
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR