Teşkilat-ı Mahsusa Nedir

Teşkilat, Teşkilat-ı Mahsusa, Gumuş, Gümüş Nedir, Gümüş Takı, Gümüş Yüzük, Gümüş Kolye, Gümüş Bileklik, Gümüş Tektaş, Gümüş Beştaş

Teşkilat-ı Mahsusa

23 Temmuz 1908 inkılâbı sonrasında mevcut istihbarat birimleri ve hafiyelik teşkilâtına gösterilen tepkiler bu kurumların neredeyse tamamen tasfiyesine yol açmıştır. Bunun yanı sıra II. Abdülhamid döneminde benimsenen panislâmizm siyasetinin yürütülmesinde kullanılan değişik mekanizmalar, gerek bu alanda görevlendirilen kişilerin devre dışı kalması gerekse yeni siyasetler oluşturulması yolundaki beklentiler sebebiyle işlevsiz kalmıştır. Siyasette yeni bir güç merkezi halinde ortaya çıkan Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti kendi istihbarat birimlerine ve fedai teşkilâtına yarı resmî bir karakter kazandırarak bu boşluğu doldurmaya çalışmış, bu sebeple II. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında ciddi bir yetki çatışması meydana gelmiştir. Aslında Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti’nin (cemiyet 1908 ihtilâlinin ilk günlerine kadar bu adı kullanır) 1908 öncesindeki muhaberatına bakıldığında, özellikle Batı devletlerinin idaresi altına girmiş müslüman topluluklarla Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk kavimleriyle irtibat konusunda II. Abdülhamid’in izlediği siyasetten temelde farklılık göstermeyen düşüncelerin örgüt tarafından benimsendiği görülür. Nitekim Terakkî ve İttihat Cemiyeti reisleri 1906 yılında Uhuvvet-i İslâmiyye Cemiyeti adı altında Paris merkezli bir teşkilâtı örgütlemiş, Âzerî ve Tatar aydınları ve siyasî cemiyetleriyle ilişkiler kurmuştur.

1908 sonrasında kendi teşkilâtını tedrîcen devlet istihbaratı haline getiren İttihat ve Terakkî Cemiyeti aynı şekilde dünya müslümanları, Kafkasya ve Orta Asya Türkleri’yle münasebetleri düzene sokma alanında kurumsal düzenlemeler yapmıştır. Balkan savaşlarının ardından bu topluluklara Rumeli’nin kaybedilen topraklarındaki müslümanlar da katılmıştır. Bunun yanı sıra Trablusgarp’ın İtalyanlar tarafından işgali, Asîr’de Seyyid Muhammed el-İdrîsî, Yemen’in Cibâl bölgesinde İmam Yahyâ Hamîdüddin ve Arabistan yarımadasının değişik bölgelerinde yerel liderlerin nüfuz alanlarını genişletmeleri Arap liderleriyle ilişkinin niteliğini değiştirmiştir. Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın Veteriner Miralay Râsim Bey’in telkiniyle gayri resmî olarak Eşref Sencer (Kuşçubaşı) tarafından 1898’de kurulduğu ve 1910’da Sultan Reşad’ın onayı ile resmiyet kazandığına dair kayıtların geçerliliği tartışmalıdır. Mevcut belgelerden 17 Teşrînisâni 1329 (30 Kasım 1913) tarihinde Harbiye Nezâreti bünyesinde Umûr-i Şarkıyye Şubesi veya Teşkîlât-ı Mahsûsa diye adlandırılacak bir teşkilâtlanmaya gidilmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Fakat aynı belgeler, asıl örgütlenme ve faaliyetin 1914 yılında bilhassa I. Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır. Nitekim savaşın ardından teşkilâtın faaliyetlerinin soruşturulması amacıyla belgeleri talep edildiğinde müdürlüğün Başkumandanlık Vekâleti’ne bağlı şekilde kurulup ilga edildiği vurgulanmıştır (BA-HR. SYS 2461/31-4.12.1918). Teşkilâtlanmanın, İttihat ve Terakkî Cemiyeti içinde Enver Bey (Paşa) liderliğindeki askerî ağırlıklı kanadın güçlendiği bir dönemde yapılmasının bir neticesi olarak örgütlenme de askerî karakter kazanmış ve Enver Bey’in denetimi altında gerçekleştirilmiştir. Enver Bey ile 1905 sonundan itibaren cemiyeti örgütleyen Dr. Nâzım ve Dr. Bahâeddin Şâkir beylerin Teşkîlât-ı Mahsûsa içindeki konumları ve örgütün ideolojisinin şekillenmesindeki rolleri bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Enver Paşa’nın Bingazi’de Alman propagandası tarafından dikkat çekici bir askerî ve sivil örgütlenme modeli diye nitelenen düzenlemeleri (Enver Pascha, Um Tripolis, s. 7 vd.), Dr. Bahâeddin ile Dr. Nâzım beyler tarafından idare edilen Terakkî ve İttihat Cemiyeti muhaberatında dünya müslümanları, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türkler’e yönelik olarak dile getirilen görüşler (Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyetinin 1906-1907 Senelerine Ait Muhaberatının Kopya Defteri, s. 119-123, 180-181) ve La Fraternité Musulmane-Uhuvvet-i İslâmiyye Cemiyeti’nin belirtilen amaçlarıyla (Archives nationales [Paris], Fonds Emile Corra, 17/AS/23/dr2; Şûrâ-yı Ümmet, sy. 122 [1907], s. 4) Teşkîlât-ı Mahsûsa ideoloji ve uygulamaları arasında çarpıcı benzerlikler bulmak mümkündür. Teşkîlât-ı Mahsûsa başkanlığına getirilen Süleyman Askerî Bey, hem Bingazi’de hem Garbî Trakya’da direnişte ve geçici yönetimler kurulmasında (1913) önemli görevler almış bir Osmanlı zâbitidir. Teşkîlât-ı Mahsûsa örgütlenmesinin, İttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından 1911 sonrasında planlanarak icra edilen eylemlerin devlet mekanizması içinde tek merkezden ve daha geniş ölçekte uygulanması amacıyla gerçekleştirildiğini belirtmek gerekir. Trablus ve Balkan savaşlarının yol açtığı sorunlar, I. Dünya Savaşı’nın çıkışıyla birlikte çatışmaya Osmanlı Devleti’nin dahil olması, bu tür bir istihbaratın ve gayri nizamî harp teşkilâtının eylem alanı ve hacminin fazlasıyla genişlemesine sebep olmuştur. Yeni örgütte Süleyman Askerî, Yâkub Cemil ve Âtıf (Kamçıl) gibi İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin önde gelen fedai liderleri görev almıştır. Süleyman Askerî Bey’in 1914 sonunda Irak’ta görevlendirilmesinin ardından Ali Başhampa reisliğe getirilmiş, onun 31 Ekim 1918 tarihinde vefatından sonra Hüsamettin (Ertürk) son başkan olarak çalışmıştır.

Teşkîlât-ı Mahsûsa örgütlenmesine dair ulaşılabilen belgelerden örgütün Mısır, Tunus, Orta Asya’nın değişik bölgeleri, Hindistan, Afganistan, Balkan devletleri arasında paylaşılan eski Rumeli vilâyetleri, Vilâyât-ı Şarkıyye, Kafkasya, Kırım gibi bölgelerle ilgilenen masaları ve değişik dillerde istihbarat toplayarak propaganda yapan birimlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Teşkilât, I. Dünya Savaşı’nda belgelerde dârülharp diye atıfta bulunulan Kafkasya, Suriye, Asîr gibi savaş alanlarına değişik ölçeklerde (çete, müfreze, tabur, alay) faaliyet gösteren yarı askerî yapılanmaların gönderilmesini sağlamış; Mısır, Sudan, Trablusgarp bölgelerinde operasyonlar yapmaya çalışmıştır. Ayrıca Ermeni tehcirinde aktif rol almış, Dr. Bahâeddin Şâkir Bey örgütün Vilâyât-ı Şarkıyye reisi sıfatıyla bunun uygulayıcılarından biri olmuştur. Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın örgütlediği gayri nizamî birimleri, faaliyet ve operasyonları Osmanlı ordusundaki emir-komuta düzeninde ciddi sorunlara yol açmış ve düzenli birlik komutanları tarafından eleştirilmiştir.

Harbiye Nezâreti içerisinde bulunan Teşkîlât-ı Mahsûsa, bir diğer istihbarat birimi şeklinde faaliyet gösteren Dahiliye Nezâreti Emniyyet-i Umûmiyye Müdüriyeti ile irtibatı sürdürmüş, vilâyetlerdeki mülkî idarecilerle değişik konularda iş birliği yapmıştır. Belgeler, teşkilâtın özellikle savaş döneminde fazlasıyla artan masraflarının Harbiye Nezâreti yanında diğer nezâretler, vilâyetlerin örtülü ödenek bütçeleriyle Müdâfaa-i Milliyye Cemiyeti gibi kuruluşlar tarafından karşılandığını, ayrıca gönüllü müfrezelerin oluşturulması alanında iâneler toplandığını ortaya koymaktadır (BA-DH.ŞFR. 497-52/1.11.1331). Ancak teşkilât görevlileri aslî raporlarını örgütlendikleri nezâret birimlerine sunmuştur. Teşkîlât-ı Mahsûsa liderlerinin İttihat ve Terakkî Cemiyeti ileri gelenlerinden oluşması iki kurum arasındaki ilişkinin tanımlanmasını güçleştirmektedir. Hukuken Teşkîlât-ı Mahsûsa devlet örgütlenmesi içinde yer alan bir kurum olmakla birlikte İttihat ve Terakkî’nin baskıcı tek parti uygulamalarıyla devlet bürokrasisine hâkim olması ve mensuplarını önemli mevkilere yerleştirmesi sebebiyle bu cemiyetin bir yan kuruluşu gibi mütalaa edilmiştir. Bu husus, İttihat ve Terakkî reislerinin 1918 sonrasındaki sorgulama ve muhakemelerinde dile getirilmiş, ancak ülkede kalan İttihatçı liderler bu iddiayı kesinlikle reddedip cemiyetle Teşkîlât-ı Mahsûsa arasında organik bir bağ bulunmadığını, cemiyet yerel şube örgütlerinin kanunlar çerçevesinde faaliyet gösteren teşkilâta yalnızca gönüllü temini konusunda yardımcı olmaya çalıştıklarını savunmuştur.

Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın gayri nizamî birimler örgütlerken keyfî davranışlar içine girdiği, bu alanda teşkilât görevlilerinin hukukî sınırları zorladıkları belgelerden anlaşılmaktadır. Çoğunluğu 1914 yılı Şubatında Takvîm-i Vekāyi‘de neşredilen, Dârülharbe Gidecek Olan Eşhas Hakkındaki Takibat ve Mücâzâtın Teciline Dair Kānûn-ı Muvakkat’a dayanarak silâh altına alınan kişilerden oluşturulan çeteler ve diğer birimler kısa süreli bir eğitimin ardından cephelere ve cephe gerisine gönderilmiş, teşkilât mensubu zâbitlerin kumandası altında çalışmıştır. Ayrıca mahkûm ve gönüllülerden kurulan, bazı bölgelerde aşiret mensuplarından oluşturulan (BA-DH.ŞFR. 445-31/8.10.1330), Osmanlı tebaası dışında diğer ülke vatandaşlarının da görevlendirildiği (BA-DH.EUM.2.Şb. 15-64/6 N 1335; DH.İ.UM. 29-1-43/1 Ca 1333) birimler mevcut askerî birliklere göre çok daha gevşek bir disiplin içerisinde hareket etmiş; eşkıyalık, hırsızlık ve esnafa para ödememe gibi pek çok şikâyete yol açmıştır (BA-DH. ŞFR. 464-34/3.2.1330; 475-35/30.5.1331; 505-82/3.11.1331; 547-85/10.5.1333; İ.HB 179-1334-S-093/25.S.1334).

I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı yenilgisiyle sonuçlanması eleman temini, operasyon ve mensuplarının eylemleri ciddi tartışmalara yol açan ve uygulamada bürokratik denetim dışında kalan teşkilâtın lağvına yol açmıştır. Teşkilât liderlerinden Hüsamettin Bey (Ertürk) hâtıratında Enver Paşa’nın kendisine, lağvedilme kararına rağmen teşkilâtın faaliyetlerini sürdürmesi konusunda yeni sadrazam Ahmed İzzet Paşa ile fikir birliğine varıldığını söyleyerek bu yönde tâlimat verdiğini nakletmektedir. Bu ifade, İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin savaşın mağlûbiyetle neticeleneceğinin anlaşılmasından sonra ülkede direniş örgütlenmesinin yapılandırılması konusunda gösterdiği çabalara uygunluk göstermektedir. Teşkilâtın bu faaliyet döneminde direniş, Millî Mücadele’nin başlatılması ve sürdürülmesinde istihbarat, lojistik ve operasyonlarla ilgili destek sağladığı değişik kaynaklar tarafından belirtilmektedir.

 

Teşkilat-ı Mahsusa Ve Seçkin Üyeleri

 

1.Dünya savaşı’nın başladığı günlerde seferberlik ilan edilmiştir.Seferberliğin ilan edildiği 11 Kasım gecesi İttihat ve Terakki Teşkilatı Genel Merkezi‘nde tarihi bir toplantı vardı ve üyelerin hepsi hazırdı. Toplantı önemli bir karar gebeydi:

 


 

Enver Paşa’nın önerisiyle Teşkilat-ı Mahsusa’nın temelleri atılacaktı.Alınan kararda şöyle deniliyordu: “İster savaşa katılalım, ister katılmayalım ordularımızın ileride düşman topraklarındaki hareketlerini kolaylaştırmak için bir Teşkilat-ı Mahsusa kurulmalıdır.Bu teşkilat sayesinde silahlandırılacak çeteler savaş sırasında düşman topraklarına girecekler, düşmanın hareketi ve sayısı hakkında ordularımıza gerekli bilgiyi vereceklerdir.”

 

 

  

 

Teşkilat-ı Mahsusa yaptıkları, en zor şartlarda bile imza attığı inanılmaz eylemlerle bir döneme mührünü vuran bir örgüttür. Öyle ki dünyanın en gizli teşkilatları arasındadır. Hücre sistemiyle çalışmıştır ve hücre evleri günümüzde dahi belirlenememiştir. Teşkilat’ın kuruluş tarihi hakkında çeşitli görüşler vardır: Cemal Paşa hatıralarında Teşkilat-ı Mahsusa’nın 1913 yılında Batı Trakya’daki faaliyetlerinden söz eder.Doktor Philip Hendrick Stoddard (Teşkilat-ı Mahsusa kitabının yazarı) da Ağustos 1914’te Teşkilat-ı Mahsusa’nın illegal olarak çalıştığını 5 Ağustos 1914’te resmi bir kimliğe büründüğünü belirtir.

  

 

 

Kaynakların ortak görüşü ise şudur:

 

Teşkilat-ı Mahsusa Enver Paşa’nın ve mesai arkadaşı Binbaşı Süleyman Askeri‘nin yönettiği ve İttihat Terakki Genel Merkezi’nin Batı Trakya ile ilgili kararlarını uygulamakla görevli bir örgütün büyüyüp gelişmesiyle oluşmuştur. Kuşçubaşı Selim Sami ve Eşref kardeşler, Çerkez Reşit, Hüsrev sami gibi isimlerin aktif olarak çalıştığı teşkilat, yakın tarihimizin en başta gelen gizemli bir örgütüdür.

 

 

Teşkilat’ın kuruluş amacı şuydu:

-Bütün Müslüman alemini bir bayrak altında toplamak, yani İslam birliğini gerçekleştirmek.Bunun yanında bütün Türk Dünyası’nı da siyasi birliğe kavuşturmak, yani Turan Ülküsü’nü gerçek kılmak. Önemli bir İslam büyüğü Emiri efendi ve Türkçülük’ün ideologu   Ziya Gökalp Teşkilat’ın fikirlerinden esinlenmiş, Teşkilat-ı Mahsusa Osmanlı coğrafyasında geniş bir yelpazeye yayılmış, büyük bir ümit kaynağı olmuştur.

 

 

Teşkilat-ı Mahsusa başlangıçta oldukça iyi işler yapmış, ama Arap isyanları ve İngiliz altınları zamanla bütün dengeleri değiştirmiştir. Balkanlar’da ve Osmanlı’nın değişik yörelerinde İttihat ve Terakki’nin fedakar subayları sayesinde ayaklanmalar çıkmış, İtilaf devletleri’ni oldukça uğraştırmıştır.

Enver Paşa’nın emri ile Teşkilat-ı Mahsusa’nın başına geçen Kurmay Binbaşı Süleyman Askeri’nin emrinde seçme subay ve askerlerden  oluşan Osmancık Gönüllü Alayı vardı.Yüzbaşı Hayri,Filibeli Halim Cavit,Yüzbaşı Lütfü,Piyade Teğmeni Şehreminili Sadık gibi mümtaz subaylar, Binbaşı Süleyman Askeri Bey’in işini oldukça kolaylaştırıyordu.Burada Teşkilat-ı Mahsusa emrinde çalışan ve yakın tarihimizde önemli işler yapan bazı subayların listesini vermeyi faydalı görüyorum:

 

 

1.      Yüzbaşı Yakup Cemil

2.      Emir Abdulkadir el-cezayir’in oğlu, Meclis-i Mebusan İkinci başkanı Emir Ali Paşa

3.      Osmanlı Meclis-i Mebusan üyesi Abdulkadir Gannavi

4.      Dr.Abdurrahman Bey

5.      Yüzbaşı Ali

6.      Müstakbel İstiklal Mahkemesi Başkanı ve Cumhuriyet Dönemi Nafia Nazırı Miralay Ali Çetinkaya

7.      Başbakan Binbaşı Ali Fethi Okyar

8.      İşkodralı Ali Rıza

9.      Teğmen İskeçeli Arif

10.  Teğmen Atıf Kamçıl

11.  Binbaşı Mısırlı Aziz Ali

12.  Padişahın saray görevlilerinden Besim Ağa

13.  Gazzeli Cemal Bey

14.  Mustafa Kemal’in yaverlerinden Cevat Abbas

15.  Yüzbaşı Hacı Emin

16.  Geleceğin Harbiye Nazırı Enver Paşa

17.  Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Kıllıgil

18.  Enver Paşa’nın kayınbiraderi Yarbay Nazım

19.  Enver Paşa’nın amcası Kurmay Binbaşı Halil Kut

20.  Enver Paşa’nın yaveri İzmitli Mümtaz

21.  Trablus Mebusu Ferhat Bey

22.  Sapancalı Hakkı

23.  Türk Hava Kurumu başkanı Binbaşı Fuat Bulca

24.  Deli Fuat Paşa’nın oğlu Teğmen İslam

25.  Deli Fuat Paşa’nın oğlu Şehit Reşit

26.  Topçu Yüzbaşı İsmail Hakkı

27.  Jandarma Yüzbaşı Kadri

28.  Kuşçubaşı Eşref

29.  Miralay Neşet

30.  Ünlü Hatip Ömer Naci

31.  Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam

32.  Şeyh Salih eş-Şerif et-Tunusi

33.  Trablusgarplı Süleyman el-Baruni

34.  Askeri Temyiz Mahkemesi Başkanı Bingazili Yusuf Şetvan

35.  Halepli Ethem Paşa

36.  Şeyh Abdulaziz Savaş

37.  Yarbay Çorumlu Aziz

38.  Teşkilat-ı Mahsusa Siyasi Büro Müdürü Dr. Bahaeddin Şakir

39.  Teşkilat-ı Mahsusa Sİyasi Büro Müdürü Mithat Şükrü Bleda

40.  Dördüncü ordu müftüsü Esat Şukayr

41.  Ohrili Eyüp Sabri

42.  Ünlü komitacı Fuat Balkan

43.  Süvari binbaşı Eyüplü Hüsamettin Ertürk

44.  Manastırlı Hüsrev Sami Kızıldoğan

45.  Topçu Yüzbaşı İhsan

46.  Türkistan’daki Teşkilat-ı Mahsusa harekatının idarecilerinden Kuşçubaşı Selim Sami

47.  Kolağası Trabzonlu Rıza

48.  Balkan Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa üyelerinden İsmail Canpolat

49.  TBMM üyesi Edremitli Necati Bey

50.  Yüzbaşı Kırkkiliseli (Kırklarelili) Ali Rıza

51.  Yüzbaşı Üsküdarlı Muhtar

52.  İstiklal Savaşı paşalarından Dağıstanlı Nuri

53.  Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik

54.  Eğinli Hasan Rıza

55.  Meclis-i Mebusan Bursa Mebusu Talip Bey

56.  TBMM üyesi Yüzbaşı Giritli Ruşeni

57.  Fas’ta Ticani Hücresi Reisi Hoca Abbas

58.  Tunus Devlet Başkanı Habib Burgiba’nın babası Şerif Burgiba

59.  Arabistan’ın ünlü şeyhlerinden İbnü’r-Reşit

 

Etiketler: Teşkilat, Teşkilat-ı Mahsusa, Gumuş, Gümüş Nedir, Gümüş Takı, Gümüş Yüzük, Gümüş Kolye, Gümüş Bileklik, Gümüş Tektaş, Gümüş Beştaş
Mart 24, 2019
Listeye dön
Kategoriler
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR