Yüzüğün her iki yanına GÖKTÜRK elfabesiyle VATAN yazılmış, yazının ortasına kılıç kazınmış.
Vav Harfinin Anlamı
Kolye ve yüzüklerde sıklıkla karşılaştığımız Elif Vav
harfinin anlamı nedir?
Dini figürlerin yer aldığı takı kullanmayı sevenlerin
de tercih ettiği modellerin başında geliyor.
Vav harfi Arap elfabesinin 27. harfidir. Peki neden
Vav’lı aksesuarların dini açıdan derin anlamlar taşıdıklarına inanılıyor? İşte
yanıtı… Tasavvuftaki Vav harfinin anlamına bakıldığında harfin, şekil olarak
hem secde eden insana hem de anne karnındaki cenin duruşuna benzediğine
inanılıyor. Bu benzetmeler neticisinde de; Vav harfli takıların insanların
yaradana kulluğunu temsil ettiğine ve Allah’ın birliğini gösterdiği anlamı
çıkarılmakta. Hatta; Vav harfi ile ilgili sözler arasında en bilinen tabir olan
“Vav gibi olmak” tabiri de; ‘Kulluğunu bilmek ve secde etmek. Allah’a
yakın olmak’ anlamında kullanılıyor.
Bu nedenle de üzerinde Vav harfi taşımanın kişiye neşe
ve huzur getireceği ve iç sıkıntılardan uzaklaştıracağına inanılır.
GÖK
TÜRK ELFABESİ
38 harflidir. 4 ünlü ve 34 ünsüz harften oluşur.
Sağdan sola doğru yazılır.
Göktürkler çağında yaygınlaşan bu ilk Türk alfabesi,
yazıtlar dışında yazma eserlerde de kullanılmıştır. Doğu Türkistan Yazmaları
diye adlandırılan eserler bunu kanıtlamaktadır. Bu alfabenin Göktürkler`den
sonra gelen Uygurlar döneminde de bir süre kullanıldığı görülmektedir. 759-760
yıllarında dikilen Şine-Usu yazıtı ile son yıllarda bulunan Taryat Yazıtı bunu
göstermektedir. Bunun dışında Göktürk alfabesi, bazı değişikliklerle Bulgarlar,
Hazarlar, Peçenekler ve Sekeller tarafından da kullanılmış ve böylece Orta
Asya’dan Avrupa içlerine kadar yayılmıştır.
Türklerin siyasal varlık olarak tarih sahnesine
çıkmaları, Milattan önceki yüzyıllara, Hiungnu`lar dönemine kadar geriye
gitmektedir. Hunlar döneminde yazının kullanıldığına ilişkin bazı kayıtlar
olmakla birlikte, bu yazının niteliği hakkında açık bilgilere sahip değiliz. Bu
yüzden Türklerin kullandıkları kesin olarak bilinen ilk alfabe Göktürkler
döneminde yaygınlık kazanan Göktürk alfabesidir. Son yıllarda Issık-Göl
yakınındaki bir kurganda bulunan iki satırdan oluşan yazı, Göktürk alfabesi
karaterinde olup, M.Ö. V.-IV. yüzyıllara tarihlenmektedir. Bu yüzden de
Göktürklere bağlanan ilk Türk yazısının Göktürk Kağanlığı`nın kuruluşundan
yüzyıllarca önce bulunduğunu kabul etmek gerekmektedir.
İlk Türk alfabesinden günümüze kalan en büyük
kalınıtılar Göktürkler döneminde dikilen yazıtlarda
karşımıza çıkmaktadır. Çözülüp değerlendirilmeleri ancak XIX. yüzyıl sonunda
mümkün olmuştur. Bunlardan ilk bulunanları Yenisey Irmağı boyundaki yazıtlar
olmuştu. 1889’da da Orhon yazıtları diye anılan iki büyük yazıt daha ortaya
çıkarılmıştı. Öteki yazıtlardan farklı olarak bunların arka yüzlerinde Çince
metinler de vardı. Yani Ankara’daki Augustus Tapınağı’nda olduğu gibi iki ayrı
dilde yazılmışlardı. Danimarkalı Türkolog Wilhelm Thomsen, 1893’te bu yazıtları
çözmüş, böylece bunların Kültigin ve Bilge Kağan tarafından diktirildikleri,
yazının Türklere özgü bir alfabe, dilin de eski Türkçe olduğu meydana
çıkarılmıştı.
Anıtların öneminden ötürü Orhon alfabesi diye de
anılan Göktürk alfabesinin kökenine gelince, bu konuda çok farklı görüş ve
iddialar bulunmaktadır. Bu alfabede kullanılan işaretler, Runik diye
adlandırılan eski Iskandinav yazısındaki işaretlere benzediğı için Runik
karakterli sayılmış ve o alfabeyle ilişkilli olabileceği öne sürülmüştür.Yazıyı
çözen Thomsen, bu Türk alfabesinin Arani alfabesinden türemiş olabilece
görüşünü savunmuştu. Buna karsın Aristov gibi Rus bilginleri, bu yazıdaki
işaretlerin eski Türk damgalarından alınmış olabileceğine dikkatleri çekmiştir.
A. Cevat Emre ise, Göktürk yazısının Sümer yazısı ile aynı kökten gediğini
varsaymıştır. Bütün bu değişik, hatta çelişik savlar arasinda söylenebilecek
şey, bilim çevrelerinde en çok Thomsen’ın görüşünün tutunduğudur.
KEHRİBAR
NEDİR?
Çağlar öncesinde çam ağaçlarından sızmış reçinelerin
taşıllaşmasıyla oluşmuş, süs eşyası yapımında kullanılan, açık sarıdan kızıla
değin türlü renklerde olabilen, kolay kırılabilen, bir yere hızlıca sürtülüp
hafif cisimlere yaklaştırıldığında onları kendine çeken, yarı saydam bir
maddedir.
Kehribar taşı, etkileri nedeniyle şifalı taş
sayılmaktadır. Bu taş, takı aksesuarı olarak çok sık bir şekilde
kullanılmaktadır. Bunu örneklendirecek olursak, kehribar taşından yapılmış olan
gerdanlık takısı, troid bezi ve de boğaz enfeksiyonlarının oluşumunu engeller.
Astım ve bronşit gibi solunumla ilgili hastalıkların oluşmaması ve iyileşmesi,
kehribar taşının insan sağlığına olan etkileri arasında yer almaktadır.
Çoğu insan alerji sıkıntısı yaşamaktadır. Bu olumsuz
etkiler doğurabilen alerji sorunu, kehribarın iyileştirici gücü sayesinde
önlenmektedir. Ağrılar için de, kehribar taşı büyük bir önem taşımaktadır.
Yapılan gözlemler sonucunda özellikle de romatizmal ağrıları olan kişiler için
kehribar taşı oldukça önemlidir. Bu taşın ağrıları giderme gücünden faydalanmak
için, taşı ağrı bulunan yere sürmek yeterlidir. Böylece taşın sürüldüğü
bölgedeki ağrıda azalma meydana gelir. Kehribar taşının sindirim sistemine de
oldukça fazla olumlu katkıları bulunmaktadır. Kehribarın, bağırsakların düzenli
ve sağlıklı çalışmasını sağlaması da en büyük özelliklerinden biridir.